sitene türk bayrağı 
www.siirlerinefendisi.tr.gg
   
  KALP GÖZÜ
  Kurşun Dökmek:
 

3.Kurşun Dökmek:

Halkımız arasında "göz değmesi, göze gelme" diye adlandırılan bir "NAZAR" inancı vardır. Nazar isabet eden kimsenin kendisine, malına veya eşyasına bir zarar geleceğine inanılır. Bu nedenle nazarın isabetinden ve etkisinden korunmak üzere bazı tedbirlere başvurulmaktadır. Bunlar korunma ve kurtulma tedbirleri olmak üzere iki kısma ayrılır.

Korunma tedbirleri olarak çocuklara, at, dana, inek, vb. hayvanlara, ev, dükkan, otomobil gibi eşyaya nazar boncuğu, at nalı, üzerlik otundan yapılan kolyeler takılmakta bazı yörelerimizde de özellikle çocuklara kurt, ayı, kartal, leylek gibi hayvanların diş, tırnak ve kemiklerinden yapılan nazarlıklar takılmaktadır. Böylece nazarın isabetinden korunulacağına inanılmaktadır. Ayrıca nazar muskalarının da kullanıldığı görülmektedir. Nazar isabetinden kurtulmak için ise, kurşun veya mum döktürülmekte, nefesi keskin (izinli denilen) hocalara okutulmaktadır.Bazı yörelerimizde de "tuz çatılmakta", "un yakılmakta" , "üzerlik otu" yakılarak dumanı ile tütsülenilmektedir.

En yaygın olan uygulama kurşun veya mum dökme adetidir. Bu iş şöyle yapılmaktadır:

Nazar isabet eden hasta (genellikle çocuklar), kurşun dökücüsünün önüne oturtulur. Başı bir örtü ile kapanır. Çocuğun başı üzerinde tutulan ve içinde su bulunan kaba, ocakta eritilen kurşun dökülür. Kurşun döküldükten sonra oradakiler hep beraber;

"Kem göz çatlasın

Nazar eden patlasın"

diye beddua ederler. Bazı yerlerde de yaygın olarak nazarlıkotu yakılır. Dumanı ile hasta tütsülenir. Bu esnada çabuk çabuk,

"Üzerliksin havasın

Her dertlere devasın

Ak göz, kara göz,

Mavi göz, ela göz

Hangisi nazar etmişse

Onların nazarını boz"

denilmektedir. Şu tekerleme de söylenilmektedir:

"Elemtere fiş

Kem gözlere şiş

Üzerlik çatlasın

 

 

"Mahiyeti ve nasıl olduğu kesin olarak bilinmemekle birlikte, nazar veya göz değmesi, yani bazı kimselerin bakışları ile bazı olumsuz etkilerin meydana gelmesi dinen de kabul edilmektedir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de (Kalem Sûresi, Ayet: 51-52)

"... İnkar edenler Kur'ân'ı dinlediklerinde, neredeyse seni gözleriyle yıkıp devireceklerdi" buyrulmaktadır.

Hz. Aişe (R.A.)'nin naklettiği bir hadis-i şerifte de Hz. Peygamber (S.A.S) "Nazardan Allah'a sığının, çünkü nazar (göz değmesi) haktır." (İbn Mâce, 2/1159 Hadis No: 3508) buyurmuştur.

Resulullah (S.A.V)'ın nazar değmesine karşı, "Ayetü'l Kürsr ' ile ihlâs ve Muavvizeteyn (yani Felak ve

Nas) Sûrelerini okuduğu ashabına da bunları okumalarını tavsiye buyurduğu (Tecrid tercemesi, 12/90, Hadis No: 3508) buyurmuştur.

İslâm bilginleri, nazarın etkisinden korunmak veya nazar isabet etmiş ise kurtulmak için Kalem Sûresinin 51. ve 52. âyetlerinin okunmasını da tavsiye etmişlerdir.

"Büyük velilerden Hasan Basri Hazretleri, nazara karşı Kalem Sûresi'nin 51. ve 52. âyetlerini okur ve nazardan etkilenen kimselere de okunmasını tavsiye ederdi"(7)

Bu âyetlerle ilgili olarak "Esrar-ı Muhammediye" adlı eserde şöyle denilmiştir:

"Bu âyet-i kerime (Kalem Sûresi 51. ve 52. âyetleri) de nazarın def'i içindir. İster yazmak suretiyle taşınsın, ister o âyetin okunduğu okunmuş suyla yıkanılsın veya o âyetin okunduğu sudan içilsin hep aynıdır. Nazarın etkisinden korunmak için tavsiye edilmiştir(8).

 

Kalem Sûresinde adıgeçen âyetlerin okunuşu:

"Ve in yekâdülleziyne keferû leyüzlikûneke biebsâ-rihim lemmâ semiu'z-zikre veyekûlûne innehü le-mecnun. Ve mâ hüve illâ zikrun li'l âlemin."

 

Âyetlerin anlamı: "Hakikat, o küfredenler zikri (Kur'ân 'ı) işittikleri zaman az kalsın seni gözleriyle yıkacaklardı. Halbuki O (Kur'ân) âlemler için (ins-ü cin için)(mahzı) şereften (öğütten) başka birşey değildir" (9) (Kalem Sûresi, âyet: 51, 52).

 

İnsan hoşuna giden birşeye bakarken nazarı değmemesi için "Maaşâallah, La kuvvete illâ billah" demelidir. Bu Peygamber Efendimiz'in okuduğu bir duadır.

"Nazar değmemesi için çocuklara nazarlık veya boncuk takılması ise cahiliyet devri âdetlerindendir. (Yani batıl âdettir). Bu itibarla hiçbir faydası olmadığı gibi, dinen de caiz değildir.

 

Hastalanan kimselere Cenâb-ı Hak'tan şifa umarak, Kur'ân-ı Kerim ve şifa ile ilgili dualar okumak caizdir. Halkı kandırmak, başkalarına zarar vermek, gaibten haber vermek, falcılık ve sihir yapmak... gibi işler ise dinen haramdır. Bu tür maksatlar için üfürükçülük yapmak dinen caiz olmadığı gibi, kanunen de suçtur. Bu itibarla, sihirbazlık ve sihirle ilgili üfürükçülüğü meslek ve sanat edinen ve böylece saf kimseleri kandırarak menfaat sağlayan kişilerin ilgili mercilere bildirilmesi gerekir"(10).

 

Öyleyse "İsabet-i ayn" denilen nazar vardır ve gerçektir. Peki mahiyeti ve İslâm'a göre korunma çaresi nedir? Bunu en yetkili merci olan Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu'nun, konuya ilişkin sorulan bir soruya verdiği cevaptan öğrenelim.

"Nazar insanı mezara, deveyi kazana koyar"(6)

 

Nazar eden patlasın"(4).

Bu konuda şunu ifade etmek isterim ki, nazardan korunmak veya kurtulmak için çeşitli nazar boncukları, diş, kemik, tırnak ve üzerlik otu gibi nesneleri takmak dinimiz açısından doğru değildir. Çünkü İslâmda fayda ve zarar Allah'ın takdiriyle tecelli eder. Bundan ayrılıp birtakım nesnelerden medet ummak yanlıştır, hurafedir. Zira Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.S), nazar boncuğu gibi birtakım nesneleri takarak, hastalıktan kurtulmaya irikad etmeyi men etmişlerdir.

2. Mum Yakmak:

Türbe, mezar, tekke vb. yerlere mum yakma adeti, eski cahiliyet çağından kalma adetlerden biridir. Arkeologların çoğu bu adetin en ilkel ateş kültü ile ilgili olduğuna kanidirler. Yani "Ateşe tapınmaktan" kalma bir adet olduğu söylenilmektedir.

Eski çağlarda yalnız "aziz" sayılanların değil, başka ölülerin de mezarlarında yahut öldükleri yerde mum veya ateş yakmak bir nevi kurban sayılırdı.

"Türbelerde kandil (mum) yakmak adeti Fenikelilerden intikal etmiş bir ananedir. Fenikeliler SUR şehrinin hamisi ve ilahı olan MELKÂRES'in heykeli önünde devamlı kandil yakarlardı"'2'.

Hıristiyanlıktan önceki Helenler ve Romalılar'ın da mezarlarında ve mezar taşları üzerinde meşaleler yaktıkları bilinmektedir. Bunlar Hıristiyan olduktan sonra da bu adetlerini bırakmamışlardır. Bu Paganizm kalıntısı adet, daha sonraları hıristiyan din adamları tarafından kitaba uydurulup, mum yakma şeklinde dini âyinlere sokulmuştur. Hıristiyan din adamlarının izahlarına göre güya bu âdet, ilk hıristiyanların karanlık mağara ve Katakomplarda gizlice ibadet ettikleri zaman yaktıkları mum ve meşalelerin hatırası imiş...(3)

İslâm'da cami duvarına, kabir taşına, mezar taşına, mum yakılır diye bir kural yoktur. Bu adet, Müslüman-Türklere Mecusilerden ve Hıristiyanlardan geçmiştir.

Kabir başına, mezar taşına mum yakan kişi, oradaki yatırla kendini bütünleşmiş, ondan bir parça olmuş gibi kabul ediyor ki, bu büyük bir hatadır ve şirktir. İslâm'a göre insan, ancak Allah'a iltica eder ve O'na sığınır; O'nun dışındaki varlıklardan medet ummak yanlıştır. Bu itibarla kabirlerde mum yakma adeti yanlış bir inançtır, hurafedir. Ayrıca halkımız arasında yaygın olan bir yanlış inanç da cenaze çıkan odada 40 gün ışık yakılmasıdır. Güya ölü çıkan odada 40 gün ışık yakılırsa, ölünün ruhu geldiği zaman karanlıkta kalmaz evini ve odasını daha çabuk bulurmuş...

Böyle inançlar batıl itikatlardandır. İslâm esasları ile alakası yoktur. Ama maalesef bazı kimseler bunlara inan-dırılmıştır.

İslâm'da türbe bahçesine, kabristana ağaç ve çiçek dikilir, fakat mum yakılmaz


 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol