WWW.CAMİLERİNEFENDİSİ.TR.GG


 

 
 
 
Hazret-i Mevlana nin Hayati
 
Mevlana nin asil adi Muhammed Celaleddin dir. Mevlana ve Rumi de, kendisine sonradan verilen isimlerdendir. Efendimiz manasina gelen Mevlana ismi O na daha pek genç iken Konya da ders okutmaya basladigi tarihlerde verilir. Bu ismi, Semseddin-i Tebrizi ve Sultan Veled den itibaren Mevlana yi sevenler kullanmis, adeta adi yerine sembol olmustur. Rumi, Anadolu demektir. Mevlana nin, Rumi diye taninmasi, geçmis yüzyillarda Diyar-i Rum denilen Anadolu ülkesinin vilayeti olan Konya da uzun müddet oturmasi, ömrünün büyük bir kisminin orada geçmesi ve nihayet türbesinin orada olmasindandir.
 
 
Dogum Yeri ve Yili
 
Mevlana nin dogum yeri, bugünkü Afganistan da bulunan, eski büyük Türk Kültür merkezi Belh tir. Mevlana nin dogum tarihi ise 30 Eylül 1207 (6 Rebiu l-evvel, 604) dir.
 
 
 
Nesebi (Soyu)
 
Asil bir aileye mensup olan Mevlana nin annesi, Belh Emiri Rükneddin in kizi Mümine Hatun; babaannesi, Harezmsahlar (1157 Dogu Türk Hakanligi) hanedanindan Türk prensesi, Melike-i Cihan Emetullah Sultan dir. Babasi, Sultanü l-Ulema (Alimlerin Sultani) ünvani ile taninmis, Muhammed Bahaeddin Veled; büyükbabasi, Ahmet Hatibi oglu Hüseyin Hatibi dir. Eflaki ye göre Hüseyin Hatibi, ilmi deniz gibi engin ve genis olan bir alim idi. Din ilminin üstadi ve alimlerin büyüklerinden sayilan, güzel siirler söyleyen Nisaburlu Raziyüddin gibi bir zat da talebelerindendi. Kaynaklar ve Mevlana nin sevgi yolunda gidenler eserlerinde Sultanü l-Ulema Bahaeddin Veled in nesebinin, anne cihetiyle ondördüncü göbekte Hazret-i Muhammed in torunu Hazret-i Hüseyin e, baba cihetiyle de onuncu göbekte Hazret-i Muhammed in seçilmis dört dostundan ilki Hazret-i Ebu Bekir Siddik a ulastigini kaydediyorlar.
 
 
 
Babasi Bahaeddin Veled Hazretleri nin Sahsiyeti
 
Bahaeddin Veled, 1150 de Belh de dogmus, babasi ve dedesinin manevi ilimleriyle yetismis; ayrica Necmeddin-i Kübra (? - 1221) dan feyz almistir. Bahaeddin Veled bütün ilimlerde esi olmayan, olgun mana sultani idi. Ilahi hakikatler ve Rabbani ilimlerden meydana gelen uçsuz bucaksiz bir deniz gibi olan Bahaeddin Veled, Horasan Diyarinin, en güç fetvalari halletmede, tek üstadi idi ve vakiftan hiçbir sey almazdi; devlet hazinesinden kendisine tahsis edilen maasla geçinirdi. Kaynaklarin ittifakla rivayetine göre, devrinin alimleri ve ulu müftüleri, Hazreti Muhammed in manevi isaretiyle, Baheddin Veled e Sultanü l- Ulema ünvanini vermislerdir. Bundan sonra da Bahaeddin Veled bu ünvanla yad edilmistir. Bu ünvanin verilisi Türklerin adetiyle de izah edilebilir. Türkler, yüksek kabiliyet ve fazilet sahiplerinin taninmadan kaybolup gitmesine, unutulmasina razi olmazlardi. Onlari halkin gözünde belirtmek, halki ilim ve irfana yöneltmek için o gibi büyüklere layik olduklari birer unvan verilirdi. Bu anane, Türklerin ilme, fazilete karsi saygi duygularini gösteren parlak bir delildir. Hatta anane geregince imzalarin üstünde bu ünvanlari kullanmaya mecburdurlar onlar kazandiklari bu ünvanlari kendileri için manevi bir rütbe yayarlar, nefisleri için bundan asla gurur duymazlardi. Alimler gibi giyinen Bahaeddin Veled, adeti üzere, sabah namazindan sonra, halka ders okutur; ögle namazindan sonra dostlarina sohbette bulunur; pazartesi günleri de bütün halka va z ederdi. Va zi esnasinda umumiyetle, Yunan filozoflarinin fikirlerini benimseyenlerin görüslerini reddeder ve "Semavi (Allah dan olan ilahi) kitaplari arkalarina atip, filozoflarin silik sözlerini önlerine alip itibar edenlerin nasil kurtulma ümidi olur" derdi. Bu arada Yunan felsefesini okutan ve savunan Fahreddin-i Razi ye ve ona uyan Harezmsah in aleyhinde bulunur; onlari bidat ehli (dinde, peygamber zamaninda olmayan, yeniden begenilmeyen seyleri çikaranlar) olarak görür ve söyle derdi: "Muhammed Mustafa nin yürüyüsünden dahi iyi yürüyüs, yolundan daha dogru bir yol görmedim"
 
 
 
Hazret-i Mevlana nin Babasi ile Belh ten Çikislari ve Konya ya Gelisleri
 
Esasen tasavvuf ehline iyi gözle bakmayan ve bunlarin Harezmsah katinda saygi görmelerini çekemeyen Fahreddin-i Razi, Bahaeddin Veled in açikça kendi aleyhine tavir almasina da çok içerlediginden onu Harezmsah a gammazladi. Bahaeddin Veled in de gönlü Harezmsah tan incindi ve Belh i terk etti. Ancak arastiricilar, Bahaeddin Veled in Belh ten göç etmesine sebep olarak, Mogol istilasini gösterirler. Sultanü l-Ulema, aile fertleri ve dostlariyla Belh sehrini 1212-1213 tarihlerinde terk ettikten sonra Hacca gitmeye niyet etmisti. Nisabur a ugradi. Göç kervaniyla Bagdat a yaklastiginda, kendisine hangi kavimden olduklarini ve nereden gelip nereye gittiklerini soran muhafizlara Sultanü l-Ulema Seyh Bahaeddin Veled su manidar cevabi verir: "Allah dan geldik, Allah a gidiyoruz. Allah dan baska kimsede kuvvet ve kudret yoktur." Bu söz Seyh Sehabeddin-i Sühreverdi (1145-1235) ye ulastiginda: "Bu sözü Belhli Bahaeddin Veled"den baskasi söyleyemez" dedi, samimiyetle ve muhabbetle karsilamaya kostu. Birbirleriyle karsilasinca Seyh Sühreverdi, katirindan inip nezaketle Bahaeddin Veled in dizini öptü, gönülden hürmetlerini sundu. Bahaeddin Veled, Bagdat ta üç günden fazla kalmadi ve Kufe yolundan Kabe ye hareket etti. Hac farizasini yerine getirdikten sonra, dönüste Sam a ugradi. Bahaeddin Veled, yaninda biricik oglu Mevlana oldugu halde, göç kervaniyla Sam dan Malatya ya, oradan Erzincan a, oradan Karaman a ugradilar. Karaman da bir müddet kaldiktan sonra, nihayet Konya yi seçip oraya yerlestiler.
 
 
 
Göç Yolunda Hazret-i Mevlana ya Teveccühte Bulunan Mutasavviflar
 
Seyh Attar Hazretleri: Belh i terk ettikten sonra Bagdat a dogru yola çikan Bahaeddin Veled, Nisabur a vardiginda ziyaretine gelen Seyh Feridüddin-i Attar (1119-1221;1230) ile görüsüp sohbet eder. Sohbet esnasinda Seyh Attar, Mevlana nin nasiyesindeki (alnindaki) kemali görür ve ona Esrar-name adli eserini hediye eder ve babasina da; "Çok geçmeyecek ki, bu senin oglun alemin yüregi yaniklarinin yüreklerine atesler salacaktir." der.
 
Seyh-i Ekber Hazretleri: Sultanü l-Ulema, Hac farizasini yerine getirdikten sonra dönüste Sam a ugradi. Orada Seyh-i Ekber Muhyiddin Ibnü l-Arabi (1165-1240) ile görüstü. Seyh-i Ekber, Sultaü l-Ulema nin arkasinda yürüyen Mevlana ya bakarak: "Sübhanallah! Bir okyanus bir denizin arkasinda gidiyor" demistir.
 
 
 
Hazret-i Mevlana nin Evlenmesi
 
Karaman da bulunduklari 1225 tarihinde Mevlana, babasinin buyrugu ile itibarli, asil bir zat olan Semerkantli Hoca Serafeddin Lala nin, huyu güzel, yüzü güzel kizi Gevher Banu ile evlendi. Mevlana dünya evine girdiginde onsekiz yasindadir.
Hazret-i Mevlana nin, Konya ya Yerlesmeleriyle Ilgili Yorumu: "Hak Teala nin Anadolu halki hikkinda büyük inayeti vardir ve Siddik-i Ekber Hazretlerinin duasiyla da bu halk bütün ümmetin en merhamete layik olanidir. En iyi ülke Anadolu ülkesidir; fakat bu ülkenin insanlari mülk sahibi Allah in ask aleminden ve deruni zevkten çok habersizlerdir. Sebeplerin hakiki yaraticisi Allah, hos bir lutufta bulundu, sebepsizlik aleminden bir sebep yaratarak bizi Horasan ülkesinden Anadolu vilayetine çekip getirdi.
 
Haleflerimize de bu temiz toprakta konacak yer verdi ki, ledünni (Allah bilgisine ve sirlarina ait) iksirimizden (altin yapma hassamizdan) onlarin bakir gibi vücutlarina saçalim da onlar tamamiyla kimya (bakisiyla, baktigi kimseyi manen yücelten olgun insan); irfan aleminin mahremi ve dünya ariflerinin hemdemi (canciger arkadasi) olsunlar."
 
 
 
Hazret-i Mevlana yi Yetistiren Mutasavviflar
 
Sultanü l-Ulema Seyh Bahaeddin Veled Hazretleri
 
Önceki bahislerde sahsiyetini belirtmeye çalistigimiz Bahaeddin Veled, Mevlana nin ilk mürsididir. Yani Mevlana ya Allah yolunu ögretip, tasavvuf usulunce hakikatleri ve sirlari gösteren tarikat seyhidir. Bütün Islam aleminde yüksek itibar ve söhrete sahip olan Bahaeddin Veled, Selçuklulularin Sultani Alaaddin Keykubat tan yakin alaka ve sonsuz hürmet görür. Bahaeddin Veled, 3 Mayis 1228 tarihinde Selçuklularin bas sehri Konya yi sereflendirip yerlestikden kisa bir süre sonra, son derece samimi dindar olan Sultan Alaaddin Keykubat (saltanat müddesi 1219-1236), sarayinda Bahaeddin Veled in serefine büyük bir toplanti tertip etti ve bütün ileri gelenleriyle birlikte onun manevi terbiyesi altina girdi. Sultaü l-Ulemaya gönülden bagli olan Sultan Alaaddin onu hayranlikla söyle över; "Heybetinden gönlüm tir tir titriyor, yüzüne bakmaktan korkuyorum. Bu eri ördüke, gerçekligim, dinim artiyor. Bu alem, bendem korkup titrerken ben, bu adamdan korkuyorum, ya Rabbi, bu ne hal? Iyice inandim ki o, cihanda nadir bulunan ve esi benzeri olmayan bir Allah dostudur." Dünya sultanina hükmeden, essiz Allah dostu mana ve gönül sultani Bahaeddin Veled, 24 Subat, 1231 tarihinde Cuma günü kusluk vaktinde ebedi alemde göçtü. Geriye Muhammed Celaleddin gibi bir hayirli ogul ile Maarif gibi bir eser birakti. Sultanü l-Ulema, sadece duygu ve düsüncelerini açikladi söhret pesinde kosmadi. Etrafindakilerini yetistirdi ve onlari daima aydinlatti.
 
Seyyid Burhaneddin Hazretleri
 
Bahaeddin Veled in irtihalinde Mevlana yirmidört yasinda idi. Babasinin vasiyeti, dostlarinin ve bütün halkin yalvarmalari ile babasinin makamina geçti, oturdu. Mevlana, babasindan sonra, Seyid Burhaneddin i buluncaya kadar bir yil mürsidsiz kaldi. 1232 tarihinde babasinin degerli halifesi Seyyid Burhneddin-i Muhakkik-i Tirmizi, Konya ya geldi. Mevlana onun manevi terbiyesi altina girdi.
 
Seyyid Burhaneddin, mertebesi çok yüksek bir kamil mürsid idi. Maarif adli eseri irfaninin delilidir. Kendisine, daima kalblerde bulunan sirlari bilmesinden dolayi, Seyyid Sirdan denirdi. Seyyid Burhaneddin, ta çocukluk yillarinda bir lala gibi omuzlarda tasiyip dolastirdigi Mevlana ya dedi ki: "Bilginde esin yok, seçkinsin. Ama baban hal (manevi makam) sahibiydi, sen de onu ara, kalden (sözden) geç. Onun sözlerini iki eline kavramissin; fakat benim gibi onun haliyle de sarhos ol. Böylece de ona tam mirasçi kesil; cihana isik saçmada günese benze. Sen zahiren babanin mirasçisisin; ama özü ben almisim; bu dosta bak, bana uy." Mevlana babasinin halifesinden bu sözleri duyunca samimiyetle onun terbiyesine teslim oldu. Mevlana candan, samimiyetle, Seyyid Burhaneddin i babasinin yerine koydu ve gerçek bir mürsid bilerek gönülden, tam dokuz yil ona hizmet etti. Bu zaman zarfinda, o kamil mürsidin kilavuzlugu ile mücahede (nefsi yenmek için gayret sarfederek) ve riyazetle o kamil arifin feyizli sohbet ve nefesleriyle pisti, olgunlasti, bastan ayaga nur oldu; kendinden kurtuldu, mana sultani oldu. Nitekim, Mesnevi sindeki su iki beyit, pistiginin, kamil insan mertebesine ulastiginin ifadesidir; "Pis, ol da bozulmaktan kurtul... Yürü, Burhan-i Muhakkik gibi nur ol. Kendinden kurtuldun mu, tamamiyle Burhan olursun. Kul olup yok oldun mu sultan kesilirsin."
 
 
 
 
Hazret-i Mevlana nin Konya Disina Seyahati
 
Halep ve Sam a Gidisi: Mevlana, yüksek ilimlerde daha çok derinlesmek için, Seyyid Burhaneddin in izniyle Haleb e gitti. Halaviyye Medresesi nde, fikih, tefsir ve usul ilimlerinde üstün bir alim olan Adim oglu Kemaleddin den ders aldi. Mevlana, Halep teki tahsilini bitirdikten sonra Sam a geçti. Burada, ilmi incelemeler yapmak için dört yil kaldi. Bu zaman zarfinda Sam daki alimlerle tanisip, onlarla sohbet etti.
 
 
 
Sam da Sems-i Tebrizi Hazretleri ile Bir Anlik Görüsme
 
Eflaki ye göre Mevlana, Sam da Semseddin-i Tebrizi ile görüsmüstür; fakat bu görüsme kisa bir müddettir ve söyle cereyan etmistir. Semseddin-i Tebrizi, bir gün halkin arasinda, Mevlana nin elini yakalayip öper ve ona "Dünyanin sarrafi beni anla!" diye hitap eder ve kaybolur. Iste bu sohbet veya bir anlik görüsme tarihinden takriben sekiz sene sonra Sems, Konya ya gelecek ve Mevlana ile içli disli sohbet edecektir.
 
 
 
Hazret-i Mevlana Kamil Bir Mürsid
 
Yedi yil süren Halep ve Sam seyahatinden sonra Konya ya dönen Mevlana, Seyyid Burhaneddin in arzusu üzerine birbiri arkasina, candan istekle ve samimiyetle, üç çile çikardi. Yani üç defa kirkar gün (yüzyirmi gün) az yemek, az içmek, az uyumak ve vaktinin tamamini ibadetle geçirmek suretiyle nefsini aritti. Üçüncü çilenin sonunda Seyyid Burhaneddin, Mevlana yi kucaklayip öptü; takdir ve tebrikle, "Bütün ilimlerde esi benzeri olmayan bir insan, nebilerin ve velilerin parmakla gösterdigi bir kisi olmussun... Bismillah de yürü, insanlarin ruhunu taze bir hayat ve ölçülemiyecek bir rahmete bog; bu suret aleminin ölülerini kendi mana ve askinla dirilt." Dedi ve onu irsad ile görevlendirdi. Seyyid Burhaneddin, daha sonra, Mevlana dan izin alip Kayseri ye gitmis ve orada ebedi aleme göçmüstür (1241-1242). Türbesi Kayseri dedir. Mevlana Seyyid Burhaneddin in Konya dan ayrilisindan sonra, irsad (Allah Yolunu gösterme) ve tedris (ögretim) makamina geçti. Babasinin ve dedelerinin usullerine uyarak bes yil bu vazifeyi basari ile yapti. Rivayete göre dini ilimleri tahsil eden dört yüz talebesi ve on binden çok müridi vardi.
 
 
 
Hazret-i Mevlana nin Dostlari, Halifeleri; Kendisine ilham Kaynagi Olan Mutasavviflar
 
Sems-i Tebrizi Hazretleri
Bu zatin adi, Semseddin Muhammed olup dogumu 1186 dir. Tebrizli Melekdad oglu Ali nin oglu olan Sems, tahsilini bitirdikten sonra, zamaninin yegane seyhi olarak gördügü Tekbirzi Seyh Ebu Bekir Sellebaf a (sele ve sepet örücüsüne) intisap etti ve onun terbiye ve irsadiyla yetisip olgunlasti. Sems, ulastigi manevi makama kanaat etmediginden daha olgun mürsidler bulmak arzusuyla seyehate çikti. Senelerce takati tükenircesine bir çok bir çok yerler dolasti, zamaninin arifleriyle görüstü. Bu arifleri, mana alemindeki uçusunda kinaye olarak Sems e, Sems-i Perende (Uçan Günes) adini vermislerdir. Sems, ta çocuklugundan itibaren fikren ve ruhen hür bir dervis, kendinden geçercesine ilahi aska dalarak yasayan bir sahsiyetti. Sems, kendisini ruhen tatmin edecek seviyede bir Hak dostu bulamayan ve hep kendi mertebesinde bir sohbet arkadasi arayan bir kamil velidir. Yana yakila, kendisine muhatap olabilecek, sohbetine dayanabilecek bir dost arayan Sems in bir gece karari elden gitti, heyecan içinde idi. Allah in tecellilerine gömülüp mest olmus bir halde münacatinda "Ey Allah im! Kendi, örtülü olan sevgililerinden birini bana göstermeni istiyorum" diye yalvardi. Allah tarafindan, istediginin, Anadolu ülkesinde bulunan, Belhli Sultanü l-Ulema nin oglu Muhammed Celaleddin oldugu ilham edildi. Bu ilham ile Sems, 29 Kasim 1244 yili Cumartesi sabahi Konya ya geldi.
 
 
 
Hazret-i Mevlana ile Hazret-i Sems in Bulusmalari
 
Mevlana ile sems, bu iki kabiliyet, bu iki nur, bu iki ruh, nihayet bulustular, görüstüler. Bu tarihte Sems, altmis, Mevlana, otuz sekiz yasinda idi. Bu iki ilahi asik, bir müddet yalnizca bir köseye çekilerek kendilerini tamamiyle Hakk a verdiler ve gönüllerine gelen ilahi ilhamlarla sohbetlere koyuldular. Sultan Veled der ki: "Ansizin Sems gelip ona ulasti; ona masukluk (sevilen, sevgili olmanin) hallerini anlatti, açikladi. Böylece de sirri yücelerden yüceye vardi. Sems, Mevlana yi sasilacak bir aleme çagirdi, öyle bir aleme ki, ne Türk gördü o alemi ne Arap."
Hazret-i Mevlana nin Masukluk Mertebesine Erismesi: Bu hususu Sultan Veled söyle açiklar, "Alemdeki erenlerin derecelerinden üstün bir derece vardir ki o, masukluk duragidir. Aleme bu masukluk duragina dair haber gelmemis, bu durakta bulunanlarin ahvalini hiçbir kulak isitmemisti. Tebrizli Semseddin zuhur edip, Mevlana Celaleddin i asiklik ve erenlik mertebesinden, bu zamana kadar duyulmamasi olan, masukluk mertebesine eristirmistir. Esasen Mevlana, ezelde, masukluk denizinin incisiydi, her sey döner, aslina varir."
 
Kim, kimi aradi? Hatirlara gelebilecek, "Sems mi Mevlana yi aradi, Mevlana mi Sems i" sorusuna söyle cevap verebiliriz: Sems, Mevlana yi, Mevlana da Sems i aramistir. Sems Mevlana ya asik ve taliptir, Mevlana da Sems e asik ve taliptir. Çünkü asik, ayni zamanda masuk, masuk ayni zamanda asiktir. Mevlana der ki: "Dilberler (gönlü alip götürenler, manevi güzeller), asiklari, canla basla ararlar. Bütün masuklar, asiklara avlanmislardir. Kimi asik görürsen bil ki masuktur. Çünkü o, asik olmakla beraber masuk tarafindan sevildigi cihetle masuktur da. Susuzlar alemde su ararlar, fakat su da cihanda suzuslari arar."
 
 
 
Hazret-i Mevlana nin Manevi Yolculugundaki Safhalari
 
Mevlana, manevi yolculugunu, olgunluga ermesini, su sözünde toplamistir. "hamdim, pistim, yandim." Mevlana nin pismesi, babasi Sultanü l-Ulema Bahaeddin Veled ve Seyyid Burhaneddin in feyizli nefesleriyle, yanmasi da Sems in nurlu aynasinda gördügü kendi güzelliginin ask atesiyledir.
 
 
 
 
Hazret-i Mevlana ile Sems Hakkinda
 
Mevlana, Sems ile Konya da bulustugu zaman tamamiyle kemale ermis bir sahsiyetti. Sems, Mevlana ya ayna oldu. Mevlana, Sems in aynasinda gördügü kendi essiz güzelligine asik oldu. Diger bir ifadeyle Mevlana, gönlündeki Allah askini Sems te yasatti. Mevlana nin Sems e karsi olan sevgisi, Allah a olan askinin miyaridir (ölçüsüdür). Çünkü Mevlana, Sems te Allah cemalinin parlak tecellilerini görüyordu. Mevlana açilmak üzere bir güldü. Sems ona bir nesim oldu. Mevlana bir ask sarabi idi, Sems ona bir kadeh oldu. Mevlana zaten büyüktü, Sems onda bir gidis, bir nesve degisikligi yapti. Sems ile Mevlana üzerine söz tükenmez. Son söz olarak söyle söyleyelim, Sems, Mevlana yi atesledi, ama karsisinda öyle bir volkan tutustu ki, alevleri içinde kendi de yandi.
 
 
 
Sems-i Tebrizi Hazretleri nin Konya dan Ayrilisi
 
Sems ile bulusan Mevlana, artik vartini Sems in sohbetine hasretmis, Sems in nurlarina gömülüp gitmis, bambaska bir aleme girmisi. Sems in cazibesinde yana yana dönüyor, ilahi askla kendinden geçercesine Sema ediyordu. Bu iki ilahi dostun sohbetlerindeki mukaddes sirri idrakten aciz olanlar, ileri geri konusmaya basladilar. Neticede Sems, incindi ve Mevlana nin yalvarmalarina ragmen, Konya dan Sam a gitti (14 Mart, 1246 Persembe).
 
 
 
Hazret-i Sems in Konya ya Dönüsü
 
Sems in ayrildiginda derin bir izdiraba düsen Mevlana, manzum olarak yazdigi güzel bir mektubu, Sultan Veled in baskanligindaki kafileyle Sam a, Sems e gönderdi. Sultan Veled, kafilesiyle Sam a vardi, Sems i buldu ve babasinin davet mektubunu, hediyelerle birlikte, saygiyla Sems e sundu. Sems, "Muhammedi tavirli ve ahlakli Mevlana nin arzusu kafidir. Onun sözünden ve isaretinden nasil çikabilir."diyerek, Mevlana nin davetine icabet etti ve 1247  de, Sultan Veled in kafilesiyle, Konya ya döndü.
 
 
 
Hazret-i Sems in Kaybolusu
 
Sems in Konya ya geri gelmesine herkes sevindi. Mevlana da hasretin sikintilarindan kurtuldu. Artik Sems in serefine ziyafetler verildi, Sema meclisleri tertip edildi. Fakat huzurla, muhabbetle, dostluk içinde geçen günler pek çok sürmedi, dedikodular ve can sikisi durumlar yeniden basladi. Sems, o bahtsiz dedikoducu toplulugun yine kinle doldugunu, gönüllerinden sevginin uçup gittigini, akillarinin nefislerine esir oldugunu anladi ve kendisini ortadan kaldirmaya ugrastiklarini bildi, Sultan Veled e dedi ki: Gördün ya azginlikta yine birlestiler. Dogru yolu göstermekte, bilginlikte esi olmayan Mevlana nin huzurundan beni ayirmak, uzaklastirma, sonra da sevinmek istiyorlar. Bu sefer öylesine bir gidecegim ki, hiç kimse benim nerede oldugumu bilmeyecek. Aramaktan herkes acze düsecek, kimse benden bir nisan bile bulamayacak. Böylece bir çok yillar geçecek de yine kimse izimin tozunu bile göremeyecek." Iste Sultan Veled e böyle yakinan Sems, 1247-1248 tarihinde Konya dan ansizin gidip kayboldu. Sems in kaybolusundan sonra Mevlana, herkesten onun haberini soruyordu. Kim onun hakkinda asli esasi olmayan bir haber bile verse ve Sems i falan yerde gördüm dese, bu müjde için sarigini ve hirkasini vererek sükranelerde bulunuyordu. Bir gün bir adam, Sems i Sam da gördüm diye haber verdi. Mevlana buna, tarif edilemeyecek sekilde sevindi ve o adama, üstünde nesi varsa bagisladi. Dostlarindan birisi, bu adamin verdigi haber yalandir, o Sems i görmemistir, dediginde Mevlana su cevabi vermistir. "Evet, onun verdigi bu yalan haber içinde üstümde neyim varsa verdim. Eger, dogru haber verseydi, canimi verirdim."
 
 
 
Hazret-i Mevlana nin, Sems-i Tebrizi Hazretleri ni Aramak Için Sam a Gidisi
 
Mevlana, Sems i çok aradi. Onun ayriligiyla, gönülleri yakan, sizlatan, nice siirler söyledi. Onu aramak için iki kere Sam a gitti. Yine Sems i bulamadi. Bu son iki seyahatin tarihleri kesin olarak bilinmemekle beraber, büyük bir ihtimalle 1248-1250 yillari arasinda oldugu söylenebilir. Sultan Veled in ifadesiyle Mevlana, Sam da suret bakimindan Tebrizli Sems i bulamadi ama, mana yönünden onu, kendisinde buldu. Ay gibi kendi varliginda beliren Sems i, kendinde gördü ve dedi ki: "Beden bakimindan ondan ayriyim ama, bedensiz ve cansiz ikimiz de bir nuruz. Ey arayan kisi! Ister onu gör, ister beni. Ben O yum O da ben."
 
 
 
Konya li Kuyumcu Seyh Selahaddin Hazretleri
 
Yagibasan in oglu Konyali Zerkub (kuyumcu) diye taninan Seyh Selahaddin Feridun, Konya civarindaki bir gölün kenarinda balikçilikla geçinen bir ailedendir. Ummi olarak bilinen Seyh Selahaddin, gençliginde Seyyid Burhaneddin in terbiyesine girmis, onun sohbetlerinde pismis, onun feyziyle olgunlasmis, kamil bir insandir. Ayrica Sems in sohbetlerinde de bulunmus, ondan da feyz almistir. Mevlana ile Sems bulusmalarinda, alti ay Seyh Selahaddin in hücresinde sohbet etmislerdir. Onlara hizmet edebilme serefine ve sohbetlerinde bulunabilme bahtiyarligina eren zat, Seyh Selahaddin dir. Seyh Selahddin, kuyumcu dükkaninda altin varak yaparak, helalinden para kazanmak ve manevi halini kuvvetlendirmekle ugrasirdi.
 
 
 
Hazret-i Mevlana nin Vecd ile Sema i
 
Seyh Selahaddin in, Mevlana ile tanismasi ta Seyyid Burhaneddin in manevi terbiyesi altina girdigi tarihte baslar, fakat bütün sevgilerden tamamen vaz geçip Mevlana ya manen baglanmasina ve vakitlerini onun sohbetlerine hasretmesine sebep su hadisedir. Mevlana bir gün Seyh Selahaddin in Kuyumcular çarsisindaki dükkaninin önünden geçmektedir. Içeride varak yapmak için çekiçle altin dövmekte olan Kuyumcu Seyh Selahaddin ve çiraklarinin çekiç darbelerinden çikan sesleri duyan Mevlana, o hos seslerin ahengi ile cezbelenir. (Allah tarafindan manen çekilerek iradesi elden gider) ve vecd ile (kendinden geçip ilahi aska dalarak) Sema etmeye baslar. Disarida Mevlana nin Sema ettigini gören Seyh Selahaddin onun, çekiç darbelerinin ahengine, ritmine uyarak Sema ettigini anlayinca, altinin zayi olmasini düsünmez ve çiraklarina, çekiç darbelerine devam etmelerini emrederek kendisi de disari firlar ve Mevlana nin ayaklarina kapanir.
 
 
 
Hazret-i Mevlana nin, Seyh Selahaddin Hazretleri ni Kendisine Hemden ve Halife Seçmesi
 
Mevlana, son Sam seyahatinde, mana yönünden Sems i ay gibi kendinde gördükten sonra, onu aramaktan vaz geçti ve kendisine Seyh Selahaddin i dost ve hemden olarak seçti. Mevlana, Sems e duydugu muhabbet ve gönül bagliliginin aynisini Seyh Selahaddin e de gösterdi ve bu zat ile sükun buldu. Mevlana, Allah in cemal tecellileri içinde ruhen manevi bir alemde yasadigindan, müridlerinin irsadiyla bizzat ugrasamamis ve onlarin irsad ve terbiyesine, en seçkin, en ehil dostlarindan birbirini tayin etmistir. Iste Seyh Selahaddin, bu vazifeye ilk olarak tayin ettigi dostudur. Mevlana, Seyh Selahaddin e yalniz manevi bir bag ve içten gelen muhabbetiyle kalmadi, onun kizi hakkinda, "Benim sag gözüm" diyerek iltifatta bulundugu Fatma Hatun u oglu Slutan Veled e almak suretiyle aralarinda bir akrabalik bagi da kurdu.
 
 
 
Seyh Selahaddin Hazretlerinin Olgunlugu
  
Mevlana nin, Sems ile dostlugunu çekemeyenler bu sefer de Mevlana nin Seyh Selahaddin e gösterdigi yakinliga haset etmeye basladilar. Seyh Selahaddin i, ümmidir diye, yüksek irsad makamina layik görmüyorlardi. Sems e yaptiklari gibi küstahliga kalkistilar. Kendisine kötü düsünce ile bakan bahtsiz, zavallilara Seyh Selahaddin, "Mevlana, beni yalnizca herkesten üstün tuttu da bu yüzden inciniyorsunuz. Bilmiyorsunuz ki benim apaçik bir görüsüm yok, ben bir aynayim. Mevlana, ben de kendi yüzünü görüyor; ne diye kendini seçmesin? O kendi güzelim yüzüne asik, bundan baska fikre düsmek kötü bir sey" diyerek, kemal ve mahviyyetini (ileri derecede alçak gönüllügünü) göstermistir.
 
 
 
Seyh Selahaddin Hazretleri nin Ebedi Aleme Göçüsü
 
Mevlana ile Seyh Selahaddin, on yil birbiriyle adeta mest olarak görüsüp sohbet ettiler, ayrilik mahmurlugunu tadmadan, visal aleminde safalar sürdüler. Nihayet Seyh Selahaddin hastalandi ve ebedi alemde göçtü (1259).
 
 
 
Çelebi Hüsameddin Hazretleri
 
Çelebi Hüsameddin, vaktiyle Konya ya göçmüs bir soylu ailedendir ve dogum yeri Konya dir. (1225) Çelebi lakabini kendisine veren Mevlana dir. Gençliginin ilk yillarinda, Ahilerin seyhi olan babasini kaybeden Çelebi Hüsameddin, zamaninin bütün ulu kisileri ve seyhlerinden yakin alaka ve himaye gördügü halde, bütün hizmetkarlari ve arkadaslariyla, Mevlana nin hizmetini seçmistir. Böylece Mevlana nin terbiyesinde yetisip olgunlasmis, kamil insan olmustur.
 
 
 
Hazret-i Mevlana nin Çelebi Hüsameddin i Kendisine Hemdem ve Halife Seçmesi
 
Mevlana, Seyh Selahaddin den sonra kendisine hemdem ve halife olarak Çelebi Hüsameddin i seçti ve dostlarina söyle dedi; "Ona bas egin, önünde acizcesine kanatlarinizi yere gerin! Bütün buyruklarini yerine getirin, sevgisini caninizin ta içine ekin. O rahmet madenidir, Allah nurudur." Mevlana nin bu buyrugu üzerine, bütün dostlar ona itaat ettiler. Sultan Veled in diliyle, "Bütün dostlar, onun lutuf suyuna testi kesildiler, Sems e ve Seyh Selahaddin e yapmis olduklari asagilik hareketlerden kurtulmuslar, edeplenmislerdi. Haset etmeden Çelebi Hüsameddin e itaat ettiler." Çelebi Hüsameddin on bes sene Mevlana nin serefli sohbetinde bulundu. Mevlana dan sonra da dokuz sene irsad makaminda, Mevlana postunda oturdu.
 
 
 
Çelebi Hüsümeddin Hazretleri nin Degeri
 
Mevlana, ancak Çelebi Hüsameddin in bulundugu meclis rahat bulur, huzur duyar, cosup manalar saçar, hakikat ilminden bahisler açardi. Mevlana ya göre, hakikatler memesinden manalar sütünü emip çikaran Çelebi Hüsameddin dir. Mesnevi sinde bu manaya isaretle söyle der; "Bu söz, can memesininde süttür. Emen olmadikça güzelce akmiyor. Dinleyen susuz ve arayici olursa, va zeden ölü bile olsa söyler. Dinleyen yeni gelmis ve usanmamis olursa dilsiz bile sözde bülbül kesilir. Kapimdan içeri, na-mahrem girince, harem halki, perde arkasina girer, gizlenir. Zararsiz ve mahrem birisi gelince de o kendilerini gizleyen mahremler, yüzlerindeki peçeyi açarlar. Bütün güzel, hos ve yarasan seyler, gören göz için yapilir. Çengin zir (en ince) ve bam (en kalin) nagmeleri, nasil olur da sagir kular için terennüm edilir? Allah, miski beyhude yere güzel kokulu yapmadi. Koku duyan için yaratti; koku almayan için degil." Iste Islami Tasavvuf edebiyatinin en büyük didaktik saheseri olan Mesnevi yi Çelebi Hüsameddin, Mevlana nin tükenmez bir hazineye benzeyen ruhundan çekip çikartmistir.
 
 
 
Çelebi Hüsameddin Hakkinda
 
Mevlana nin kirk yil samimiyetle hizmetinde, sohbetinde bulunan Sipehsalar, Risale sinde, Çelebi Hüsameddin in degerini su cümlelerle belirtiyor; "Hakikatte Hüdavendigar Hazretlemizin tam mazhari Çelebi Hüsameddin idi ve bütün Mesnev-i Serif onun ricasi ile yazilmistir. Bütün tevhid ve ask ehli, kendilerine bahsedilen Mesnevi nin yalnizca yazilmasi hususunda, kiyamete kadar Çelebi Hüsameddin e tesekkür etseler, yine sükran borçlarini ödeyemezler."
 
 
 
Mesnevi nin Yazilisi
 
Eflaki, Mesnevi nin yazilip tamamlanmasini anlattigi bahiste diyor ki: "Mevlana Hazretleri, asil kisilerin sultani Çelebi Hüsameddin in cazibesi ile heyecanlar içerisinde Sema ederken, hamamda otururken, ayakta, sükunet ve hareket halinde daima Mesnevi yi söylemeye devam etti. Bazen öyle olurdu ki, aksamdan basliyarak gün agarincaya kadar birbiri arkasindan söyler, yazdirirdi. Çelebi Hüsameddin de bunu sür atle yazar ve yazdiktan sonra hepsini yüksek sesle Mevlana ya okurdu. Cilt tamamlaninca Çelebi Hüsameddin, beyitleri yeniden gözden geçirerek gereken düzeltmeleri yapip tekrar okurdu." Bu sekilde dikkatlice 1259-1261 yillari arasinda yazilmaya baslanilan Mesnevi, 1264-1268 yillari arasinda sona erdi.
 
 
 
Hazret-i Mevlana nin Baki Aleme Göçüsü
 
Mevlana, Çelebi Hüsameddin ile tam onbes sene güzel demler, hos safalar sürdü. Bu müddet zarfindan bahtsizlarin fitne ve hücumundan uzak, huzur ve sürur içinde yasadi. Dostlari onun cemalinin nuruna pervane olmuslardi. Mevlana, artik son anlarini yasadigini, özledigi ebedi cemal alemine kavusacagini anlamisti. Ansizin hastalanip yataga düstü. Mevlana nin hastalik haberi Konya da yayildigi zaman ahali, sifalar dilemeye, gönlünü, duasini almaya geliyorlardi.
 
Seyh Sadreddin (? - 1274) de talebeleriyle birlikte Mevlana ya geçmis olsun demeye geldi ve çok üzüldügünü beyan edip, "Allah yakin zamanda sifalar versin. Hastalik ahirette derecenizin yükselmesine sebeptir. Siz alemin canisiniz, insaallah yakin zamanda tam bir sihhate kavusursunuz" diye temennide bulundu. Bu nun üzerine Mevlana: "Bundan sonra Allah sizlere sifa versin. Asikin masukuna kavusmasini ve nurun nura ulasmasini istemiyor musun?" dedi. Seyh Sadreddin, yanindakilerle birlikte aglayarak kalkip gitti.
 
Mevlana, dostlarina ve aile efradina, bu dünyadan göçecegine üzülmemelerini söylüyordu, fakat onlar, benden de olsa, bu ayriligi kabullenemiyorlar, aglayip inliyorlardi. Mevlana nin hanimi, Mevlana ya hitaben; "Ey alemin nuru, ey ademin cani! Bizi birakip nereye gideceksin?" diyerek agliyor ve ilave ediyordu. "Hudavendigar Hazretlerinin dünyayi hakikat ve manalarla doldurmasi için üçyüz veya dörtyüz yillik ömrünün olmasi lazimdi." Mevlana cevaben, "Niçin? Niçin? Biz ne Firavun ve ne de Nemrud uz, bizim toprak alemiyle ne isimiz var, bize bu toprak aleminde huzur ve karar nasil olur? Ben insanlara faydam dokunsun diye dünya zindaninda kilmisim, yoksa hapishane nerede ben nerede? Kimin malini çalmisim? Yakinda Allah in sevgili dostunun, Hazret-i Muhammed in yanina dönecegimiz umulur"
 
 
 
Hazret-i Mevlana nin Vasiyeti
 
"Ben size, gizli ve aleni, Allah dan korkmanizi, az yemenizi, az uyumanizi, az söylemenizi, günahlardan çekinmenizi, oruç tutmaya ve namaz kilmaya devam etmenizi, daima sehvetten kaçinmanizi, halkin eziyet ve cefasina dayanmanizi avam ve sefihlerle düsüp kalkmaktan uzak bulunmanizi, kerem sahibi olan salih kimselerle beraber olmanizi vasiyet ederim. Hayirlisi, insanlara faydasi dokunandir. Sözün hayirlisi da az ve öz olanidir. Hamd, yalniz tek olan Allah a mahsustur. Tevhid ehline selam olsun."
 
 
 
Seb-i Arus
 
irfan ve sevgi günesi Mevlana, 5 Cemaziye l-ahir, 672 (17 Aralik 1273) Pazar günü gurup vakti, bütün parlakligi ile, bütün güzellikleriyle gülerek ebediyet aleminin asumanina dogdu. Mevleviler, o geceye Seb-i Arus derler.
 
 
 
Hazret-i Mevlana nin Cenaze Merasimi
 
Müslüman olan, müslüman olmayan, küçük büyük ne kadar Konyali varsa hepsi, Mevlana nin cenaze merasimine katildi. Müslümanlar, müslüman olmayanlari sopa ve kilisla savmaya çalisarak onlar: "Bu merasimin sizinle ne ilgisi vardir? Bu din sultani Mevlana bizimdir, bizim imamimizdir" diyorlardi. Onlar da su cevabi veriyorlardi. "Biz Musa nin ve bütün peygamberlerin hakikatini onun sözlerinden anlayip ögrendik. Kendi kitaplarimizda okudugumuz olgun peygamberlerin huy ve hareketlerini onda gördük. Sizler nasil onun muhibbi ve müridi iseniz, biz de onun muhibbiyiz. Mevlana Hazretleri nin zati, insanlar üzerinde parlayan ve onlara iyilikte, cömertlikte bulunan hakikatler günesidir. Günesi bütün dünya sever. Bütün evler onun nuruyla aydinlanir. Mevlana ekmek gibidir. Hiç kimse ekmege ihtiyaç duymamazlik edemez. Ekmekten kaçan hiçbir aç gördünüz mü?
 
 
 
Hazret-i Mevlana nin Cenaze Namazi
 
Mevlana nin vasiyeti üzerine Seyh Sadreddin, Mevlana nin namazini kildirmak üzere niyetlendiginde dayanamayip bayginlik geçirdi. Bunun üzerine namaza Kadi Siraceddin imamlik etti.
 
 
 
Hazret-i Mevlana ya Yesil Kubbe
 
Mevlana ya Yesil Kubbe denilen türbe, Sultan Veled ile Alameddin Kayser in gayreti ve Emir Pervane nin esi (Sultan II. Giyaseddin Keyhüsrev in kizi) Gürcü Hatun un yardimiyla Çelebi Hüsameddin zamaninda yapildi. Türbenin mimari Tebrizli Bedreddin dir. Selimoglu Abdülvahid adli bir sanatkar da Mevlana nin kabri üzerine, Selçuklu oymaciliginin saheseri olarak kabul edilen, büyük bir ceviz sanduka yaptirmistir. Bu sanduka bu gün, Sultan"ül-Ulema Bahaeddin Veled in kabri üzerindedir.
 
 
 
Hazret-i Mevlana nin Ölüme ve Mezara Bakisi
 
"Ölüm günümde tabutum yürüyüp gitmeye basladi mi, bende bu cihanin gami var, dünyadan ayrildigima tasalaniyorum sanma; bu çesit süpheye düsme, bana aglama, yazik yazik deme. Seytanin tuzagina düsersem iste hayiflanmanin sirasi o zamandir. Cenazemi görünce ayrilik ayrilik deme. O vakit benim bulusma ve görüsme zamanimdir. Beni kabre indirip birakinca, sakin elveda elveda deme; zira mezar cennetler toplulugunun perdesidir. Batmayi gördün ya, dogmayi da seyret. Günese ve aya batmadan ne ziyan geliyor ki? Sana batmak görünür, ama o, dogmaktir. Mezar hapis gibi görünür, ama o, canin kurtulusudur. Hangi tohum yere ekildi de bitmedi? Ne diye insan tohumunda süpheye düsüyorsun? Hangi kova kuyuya salindi da dolu dolu çikmadi? Can Yusuf u ne diye kuyuda feryad etsin?Bu tarafta agzini yumdun mu o tarafta aç. Zira senin hayuhuyun, mekansizlik aleminin fezasindadir."
 
 
 
Hazret-i Mevlana nin Ziyaretçilerine Seslenisi
 
"Kardes, mezarima defsiz gelme; çünkü Allah meclisinde gamli durmak yarasmaz. Hak Teala beni ask sarabindan yaratmistir. Ölsem, çürüsem bile, ben yine o askim."
 
"Ölümümüzden sonra mezarimizi yerde aramayiniz?
Bizim mezarimiz ariflerin gönüllerindedir."
 

Hz.Mevlana

Sema Halinde Semazen

Hz.Mevlana'nın Sandukası

Horasan Erleri ve Nisan Tası

Tilavet Odasından bir görünüm
yaz1.jpg (32959 bytes)
Hattat İzzet'e ait bir levha

Destarlı bir mevlevi sikkesi

Yeşil Kubbenin içten görünüşü

Ulu Arif Çelebi ve kardeşlerinin Mezarları


mevlana.jpg (20770 bytes)
mevlevi1.gif (14983 bytes) konyares1.jpg (62820 bytes)
konyamev1.jpg (75778 bytes) KONYA1.JPG (51267 bytes)

 
 Image Hosted by ImageShack.us

 

M E V L A N A ' N I N YEDİ ÖĞÜTÜ

1- Cömertlikte yardım etmede akar su gibi ol,

2- Şefkat ve merhamette güneş gibi ol,

 3- Baskalarının kusurunu örtmede gece gibi ol,

4- Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol,

5- Tevâzû ve alçakgönüllülükte toprak gibi ol,

6- Hoşgörülükte deniz gibi ol,

7- Ya olduğun gibi görün, Ya göründüğün gibi ol ! !!!

 

 
  
 
 

Dünyayı kucaklayan sevgi seli: Mevlânâ
Sevgide güneş gibi ol,
Dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol,
Hataları örtmede gece gibi ol
Tevazuda toprak gibi ol,
Öfkede ölü gibi ol,
Her ne olursan ol,
Ya olduğun gibi görün,Ya göründügün gibi ol.

Mevlânâ Celaleddin Rumî
13. yüzyılda yaşamış bir İslâm âlimi olan Mevlânâ Celaleddin Rumi Hazretleri, hoşgörüsü, insanlığa yaklaşımı, insan sevgisi ile tüm insanlığa örnek teşkil etmiş, yazdıkları ve söyledikleriyle yüzyıllar ötesine ulaşabilmiş mümtaz şahsiyetlerdendir. O her dilden, her dinden, her renkten insanı kucaklamasını bilmiş, insanlığın hoşgörü ve sevgi sembolü olmuş yüce bir kamettir. Bugün hâlâ kaynağını İlâhi ışıktan almış, sevgi, hoşgörü ve akıl üçgeninde neşvünema bulmuş, düşünceleri dilden dile dolaşmakta, insanlığa rehberlik etmektedir

Mevlânâ Celaleddin Rumî, peygamber edalı tebessümlerin karanlık çağlara yansıttığı ışık kaynaklarından biridir. Onu tanıyan, onun sevgi iklimine adım atan İlâhi aşk yolundaki çileli yolculuğa ilk adımını atmış sayılır. Onun sevgi çemberinin bir ufak halkası olmayı başarabilmiş olanlar kâmil insan olma, yüksek ahlâka ulaşma yolunu bulmuş demektir. İşte insanlığa ahlâkı, ilmi, hikmeti, sevgiyi öğreten Hazreti Mevlânâ’nın hayatından ibret alınması gereken birkaç hadise...

ŞU ALTINLARI ÇAMURA ATIN
Günlerden bir gün devrin Selçuklu sultanlarından biri kabul etmesini arzu ederek Hazreti Mevlânâ’ya birkaç kese altın göndermişti. Hazreti Mevlânâ’nın talebelerinden biri altınları alıp Hazreti Mevlânâ’ya arz edince, Mevlânâ talebesine döndü ve, “Beni gerçekten seviyorsanız bu altınları dışarıdaki çamurun içine atınız!” buyurdu. Talebesi, Hazreti Mevlânâ’nın bu isteğini emir telakki edip, hiçbir sual dahi sormadan yerine getirdi. Bu olaya şahit olan bazı kimseler, çamurun içine atılan altınları toplamak için hiç vakit kaybetmeden çamurun içine dalmışlardı. Fakat kısa süre sonra üstleri, başları, yüzleri çamurdan görünmez hâle geldi. Mevlânâ, talebelerine, onların bu vaziyetlerini göstererek; “Bu altınlar, şu gördüğünüz dünya ehlinin üstünü başını batırdığı gibi, âhiret ehli olanların da kalbini kirletir. Çeşitli günahlara sevk edip ibadetlerden alıkoyar. Bunun için dikkat edilmesi gereken nokta; hırs ve tama yapmadan kanaat üzere bulunmaktır. Dünyada, âhiret saadeti için çalışılmalı, kazanılmalıdır. Çünkü İslâm, insanlara faydalı olmayı emreder. Dünyadaki saadetlerden biri de helâl kazanmak ve bu kazancını hayır ve hasenat yaparak âhirete göndermektir. Asıl sermaye ise ilim, amel, ihlâs ve güzel ahlâk sahibi olmaktır.” buyurdu.

SEN YAZMAYI KABUL EDERSEN BEN DE SÖYLERİM
Mevlânâ, Konya’ya geldikten sonra Tebrizli Şems ve Kuyumcu Selahaddin adıyla bilinen iki önemli şahsiyetle yakın dostluk kurmuştu. Önce Şems’in Konya’dan ayrılışı; ardından Selahaddin’in vefatı Mevlânâ’yı çok üzmüştü. Allah, çok geçmeden ona bir dost daha gönderdi. Bu kişi, Çelebi Hüsameddin’di. Mesnevi’nin meydana gelmesine o vesile olacaktı. Çelebi Hüsameddin, Konya medreselerinde hocalık yapıyordu. Mevlânâ’ya bağlandıktan sonra aralarında büyük bir yakınlık doğdu. Mevlânâ, o güne kadar gazel türü şiirler yazıyordu. Bunlar büyük bir kitabı dolduracak kadar çoğalmıştı. Çelebi Hüsameddin, onun daha büyük bir eser yazacak duruma geldiğini hissetmişti. Bu konuda onu teşvik etmeyi düşünüyordu.

Bir gün Konya’nın Meram bağlarında geziyorlar, Mevlânâ şiirler söylüyordu. Çelebi Hüsameddin, tam zamanıdır, diyerek düşüncesini söyledi:

- Efendim, dedi. Bugüne kadar gazel tarzında pek çok şiir söylediniz. Sizi sevenler, sizden yeni bir eser bekliyorlar. Böyle bir eser yazsanız da sizi sevenler, onu okuyarak doysalar.

Mevlânâ, aslında buna hazırdı. Sarığının kıvrımları arasından bir kâğıt çıkararak Hüsameddin’e uzattı. Bu kâğıtta, Mesnevi’nin ilk beyitleri yazılıydı.

Hüsameddin’e:
- Oku, diye buyurdu. Çelebi Hüsameddin, Mesnevi’nin girişinde bulunan ilk on sekiz beyiti büyük bir coşkuyla okudu. Tam da arzu ettiği gibi bir eserdi. Okuyup bitirdikten sonra Mevlânâ’nın ellerine sarıldı.
- Efendim, dedi. Gönülden dilerim ki; bu şiirin devamını da söyleyin.
Mevlânâ:
- Bir şartla, dedi. Sen yazmayı kabul edersen ben de söylerim.
- Buna hazırım, dedi Hüsameddin. Mevlânâ, 19. beyitten itibaren söylemeye başladı. Çelebi Hüsameddin de kaleme aldı. Kitap bittiğinde cilt sayısı altıya, beyit sayısı 25.618’e ulaşmıştı.

MEVLÂNÂ’NIN AZ BİLİNEN BİR YÖNÜ: MEVLÂNÂ MÜSPET İLİMLE DE İLGİLENDİ
Mevlânâ Celaleddin Rumî sadece dinî ilimlerle değil aynı zamanda müspet ilimlerle de ilgilenmiş, eserlerine de bu durum yansıtılmış- Onun özellikle Mesnevi adlı eserinde bahsettiği mevzular arasında dünyanın kendi ekseni etrafında dönmesi, atom gibi konuları sayabiliriz. Mevlânâ, Mesnevi’sinde dünyanın kendi ekseni etrafında dönmesi ile ilgili şunları söyler:

Dolap gibi dönüp duran gökten kıyas tut. Onun dönmesi nedendir?

-Ey gök, ne vakte dek yerin etrafında dönüp duracaksın?
Bu gökyüzü de elinde olmaksızın dönüp durmada

Yine Mesnevi’de yer alan bazı beyitlerde günümüzün bilim adamlarını dahi şaşırtacak biçimde atmosferi bir yumurtanın beyazına, dünyayı ise bu yumurtanın sarısına benzetmekte, dünyanın uzayda boşlukta durduğuna işaret etmekte, ayrıca mıknatıs ve kehribar örneğini vererek yer çekiminin varlığına değinmektedir

Mevlânâ’nın değindiği bir diğer konu da atomdur. Mevlânâ atom için “zerre” kelimesini kullanarak henüz yakın zamanda keşfedilen “atom, atomun yapısı ve atomun patlaması”na gönderme yapmaktadır. Mevlânâ’nın zerrenin (atomun) içindeki güneşin (atom çekirdeğinin) “patlaması hâlinde her tarafın yerle bir olacağından bahsetmesi” ve bu çekirdeği de “kuzu postuna bürünmüş aslan”a benzetmesi oldukça ilgi çekicidir.

MEVLÂNA
1207 yılında Türkistan’ın Belh şehrinde doğdu. Asıl adı Muhammed Celâleddin’dir. Mevlânâ ismi ona sonradan verilmiştir. Rumî denmesi ise Anadolu’ya göç etmesiyle ilgilidir. Mevlânâ, Moğol tehlikesi sebebiyle ailesiyle birlikte Selçuklular devrinde Anadolu’ya göç etti ve önce Karaman’a, ardından Konya’ya yerleşti. Devrinin ünlü hocalarından dersler aldı. Kendini çok iyi yetiştirdi. Ardından dersler vermeye başladı. 1244 yılında Tebrizli Şems isimli bir dervişle tanıştı. Bu tanışma, Mevlânâ’nın bütün hayatını değiştirdi. 17 Aralık 1273 yılında, 66 yaşında Konya’da vefat etti. Mevlânâ’nın Allah sevgisini dile getiren şiirleri, vaazları ve mektupları şu kitaplarda toplanmıştır: Mesnevi, Divân-ı Kebir, Fihi Mâfih, Mecalis-i Seb’a, Mektubât...

— Her ne olursan ol; ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol

— Dert; Allah’ı gizlice anmana vesile olacaksa tüm dünya malından yeğdir. Dertsiz dua soğuktur. Dertli dua gönülden, aşktan gelir.

— Kötü yaratılışlı kişiye ilim ve fen öğretmek, yol kesen eşkıyanın eline kılıç vermeye benzer.

— Allah’tan edebe muvaffak olmayı dileyelim. Edebi olmayan kimse Hakk’ın lütfundan mahrumdur.

— Nice insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yok. Nice elbiseler gördüm, içinde insan yok.

— Yarın yaparım deme. Nice yarınlar geçti. Ekin zamanı tamamıyla geçmesin; dikkat et!