sitene türk bayrağı 
www.siirlerinefendisi.tr.gg
   
  KALP GÖZÜ
  Soru ve Cevap
 


 

1- Küllî ve Cüz'î irade ne demektir, açıklar mısınız?
İrade: istemek, dilemek, seçmek, iki veya daha çok alternatiflerden birine karar vermek demektir.

Allahu Teala'nın "irade" sıfatı vardır. Allahu Teala'nın iradesi demek, Allah'ın, mümkinattan her birini, sonsuz hallerden ve vakitlerden birine tayin ve tahsis buyurması demektir.

Burada geçen "mümkinat"tan maksat, olmasını veya olmamasını, varlığını veya yokluğunu aklın caiz gördüğü şeylerdir. İşte bu şeylerin varlığına veya yokluğuna, olmasına veya olmamasına karar vermek Allahu Teala'nın iradesini ilgilendiren bir husustur; buna karar vermek Allah'ın işidir. Bu kararın kaynağı da Allah'ın "irade" sıfatıdır. Bu iradeye "irade-i ilahiyye=ilahî irade" denir.

Bir de Allah'ın kullarına verdiği bir "irade" vardır ki, kul, kendisini ilgilendiren, kendi yaptığı işlerde bu iradesini kullanarak karar verir. İşte irade-i külliyye ve irade-i cüz'iyye terimleri, kula ait olan bu irade ile ilgilidir. Şöyle ki:

Kulda bi'l-kuvve mevcut olan irade gücüne "küllî irade" denir. Bu irade kullanılmaya hazır olan, ancak henüz kullanılmayan "potansiyel irade" demektir. Bu durumdaki iradenin herhangi bir olaya yönelme, herhangi bir şeyin olmasına veya olmamasına karar verme gibi bir işlevi yoktur; yani bu irade, insanın fiilen kullanmadığı bir iradedir. Dolayısıyla insan, kullanmadığı böyle bir iradeden sorumlu da değildir.

Cüz'î irade ise, küllî iradenin, başka bir ifade ile irade gücünün kullanılmasıdır; yani herhangi bir şeyin yapılması veya yapılmaması şıklarından birinin tercihidir. İşte insanı sorumlu kılan, bu iradedir. Şayet insan küllî iradesini, cüz'î irade haline getirirse, yani, irade gücünü kullanarak herhangi bir şeye karar verirse ve verdiği bu kararın gereğini yaparsa, işte insan bu yaptığından dolayı sevap veya günah kazanır; yaptığı Allah'ın rızasına uygunsa mükafat görür; değilse ceza görür.

Bir de bu terimlere benzer "kudret-i külliyye" ve "kudret-i cüz'iyye" terimleri vardır ve bunlar da insandaki "kudret" sıfatıyla ilgilidir. Bunlardan "kudret-i külliyye" insandaki potansiyel kudret sıfatını, yani bu sıfatın herhangi bir olaya yönelmemiş, ortaya çıkmamış halini, kudret-i cüz'iyye de bu kudret sıfatının herhangi bir olayda kullanılma durumunu ifade eder.

2- Ecel nedir? Ömür kısalır ya da uzar mı?
Ecel, kelime olarak mutlak vakit, bir şeyin müddeti veya bir şeyin müddetinin sonu anlamındadır. Daha sonra bu kelime insan ömrünün sonu anlamında kullanılmış ve bu manada meşhur olmuştur. Ecel hayatın son bulması ve ölümün gerçekleştiği zamandır. Bu anlamı ile her canlı için tek bir ecel vardır. Bu ecel Allah'ın kaza ve takdiriyle olup, asla değişmez. Belirlenen ecel, vaktinden ne önce gelebilir ne de o vakitten sonraya kalabilir. Bu hususla ilgili Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyrulmaktadır. "Her ümmetin takdir edilmiş bir eceli vardır.

Ecelleri geldiği zaman ne bir saat geri kalırlar, ne de ileri giderler." (Yunus suresi, ayet: 49)

Ehli Sünnetin görüşüne göre öldürülen kişi kendi eceliyle ölmüştür. Katilin öldürmesi ile o kişinin eceli değişmiş ve ömrü kısalmış olmaz. Ecel, hayatın tereddütsüz ve kesin olarak son bulduğu zamandır. Katilin mes'ul olması, Allah'ın kesin olarak yasakladığı cana kıyma yasağını işlemiş olmasındandır.

3- Son nefeste yapılan tevbe makbul müdür?
Bütün günahlardan tevbe etmek ve tevbeyi geciktirmemek gerekir. Fakat tevbe kapısı, can boğaza gelinceye kadar açıktır. Bu konuda Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz: "Bir kul can çekişmeye başlamadıkça Allahu Teala onun tevbesini kabul eder" buyurmuşlardır. Bu hadis-i şerif, ruhu boğazına gelmeden, can çekişmeye başlamadan kulun tevbesinin kabul olunacağını bildirmektedır, Aksi takdirde can boğaza gelip, hayattan ümit kesilip ahiret ahvalinin görülmeğe başlandığı zaman, yapılan tevbe ise geçerli değildir. Bu hususta Allahu Teala Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır: "Kötülükleri yapıp yapıp da nihayet ölüm gelip çatınca: "Ben şimdi tevbe ettim" diyenler ile kafir olarak ölünler için (kabul edilecek) tevbe yoktur. Onlar için acıklı bir azap hazırladık." (Nisa, 18)

4- Tecdidi iman ve nikah ne zaman lazımdır?
Dinden olduğu kesinlikle bilinen şeylerden birini inkar veya dini hükümleri alaya almak; dine, imana sövmek... gibi küfrü gerektiren söz ve davranışlarda bulunmadıkça "tecdid-i iman ve tecdid-i nikah" gerekmez.

Bir Müslüman, Allah korusun, küfrü gerektiren bir davranışta bulunursa, tevbe istiğfar ederek imanını ve evli ise nikahını yenilemesi gerekir.

5- Şefaat var mıdır? Nerede ve nasıl olacaktır?
Şefaat, suçlu veya yardıma muhtaç veya iyiliğe layık olanlar hakkında af, iyilik ve lutuf ricasında bulunmak demektir.

Ahirette şefaatın varlığı, ayet ve tevatüre varan sahih hadis-i şeriflerle sabittir. (El-Bakara, 123; Taha, 109; Sebe, 23; Gafir, 18; Muharnmed, 19; Müddessir, 48 ve daha bazı ayetler.)

Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz'in kıyamet gününde, bütün mahşer halkının, mahşer yerinin şiddet ve dehşetinden kurtulması ve bir an evvel hesabın kolayca görülmesi için büyük ve umumî şefaatı vardır. Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz'in bu büyük şefaatından başka, azabı haketmiş bazı mü'minlerin cehennemden kurtulması, bazı mü'minlerin hesaba çekilmeden cennete girmesi, cennete giren mü'minlerin derecelerinin yükseltilmesi gibi şefaatleri de olacaktır. Bu şefaatlardan en fazla istifade edeceklerin de kamil ve muhlis mü'minler olduğunda şüphe yoktur.

Mahşerden sonra da her peygambere Cenab-ı Hak tarafından kendi ümmeti hakkında şefaat izni verileceği gibi şehitlerin ve salih kişilerin de şefaat etmelerine izin verilecektir. Fiilen cehenneme girmiş günahkarların cehennemden çıkarılması için Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz'in şefaatı olacağı gibi bazı ehl-i cennetin de şefaatleri olacaktır.

6- İslam'ın bazı şartlarını yerine getirmeyene kafir denir mi?
Ehl-i Sünnet inancına göre, amel imandan cüz değildir. Bu itibarla, dinden olduğu kesinlikle bilinen hükümlerin aslını inkar etmemek şartı ile, bir kimsenin dinî hükümlere riayet etmemesi, onu din sınırları dışına çıkarmasa da şüphesiz, dinin emir ve yasaklarına uymayan bu kişi günahkar olur. Günahı karşılığında tevbe etmez veya Allah Teala meccanen affetmezse cezasını çeker.

7- Kabir azabı var mıdır? Nasıl izah edile-bilir? Öldükten sonra ruhun durumu?
Kabir azabı vardır ve haktır. Buna delalet eden ayetler olduğu gibi tevatür derecesine varan hadis-i şerifler de vardır. (İbrahim Süresi, 27; Taha Suresi, 24;Mü'min Suresi, 46)

. Kabir hayatı ve kabir azabı sözü ile, cesedin defnedildiği yer ve bu yerde gördüğü azab kasdedilmez. Bundan maksat, ölümden sonra mahşerde tekrar dirilişe kadar geçecek zaman içindeki mutlu bir hayat veya azaptır. Her ölü, ister bir kabre defnedilsin, ister denizlerin derinliklerinde kaybolup gitsin, isterse hayvanlar tarafından parçalanıp yenilsin, mut'aka ya nimetler içinde olacak veya azab görecektir. Kafirler ve asî olan bazı mü'minler azab görecekler; salih mü'minler ise Allah Teala'nın dilediği şekilde nimet içinde bulunacaklardır. Bu hususta Kur'an-ı Kerim'de "Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın. Bilakis onlar diridirler. Allah'ın lutuf ve kereminden kendilerine verdikleri ile sevinçli bir halde Rableri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar." (Al-i imran, 169) ayeti ile Nuh kavmi hakkındaki: "Onlar, günahları yüzünden suda boğuldular, ardından da ateşe sokuldular..." (Nuh Suresi, 25) anlamındaki ayetler birer delil teşkil etmektedir. Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz de; "Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukurdur" diye buyurmuşlardır.

Kabir azabı hem ruha, hem de cesede her ikisine beraber yapılacaktır. Çünkü ölen insanın ruhunun, kabirdeki cesediyle ilişkili olacağı sahih hadîslerde belirtilmektedir. Nitekim insanın uyku halinde gördüğü güzel veya korkunç rüyalar bunu açıklamaktadır. İnsan korkulu rüya görünce elem; İyi rüya görünce de zevk duyuyor. Halbuki bu acı veya tatlı rüyayı görenlerin yanında bulunanlar, onların ne acılarına ve ne de zevklerine muttali olabiliyorlar. İşte bunun gibi ölüler de kabirlerinde ya büyük bir neşe ve zevk içindedirler, ya da çeşit çeşit azaplara maruz kalıyorlar. Fakat biz onların bu hallerine muttali olamıyoruz.

8- Sürekli olarak kocasının ağzına küfreden bir kadının dini nikahı ne olur?
İnsan, "Eşref-i mahlukat", yani yaratılmışların en şereflisi olarak yaratılmıştır. Dinimiz, insanların hem maddî, hem manevî yapısına tecavüz etmeyi günah saymıştır. Cenab-ı Hak Kur'an-ı Kerim'de insana verdiği nimetleri sayarken: "Biz ona iki göz, bir dil, iki dudak vermedik mi?" (El-Beled, 8, 9, 10) buyurarak, bu uzuvların önemini belirtmiştir. Bu itibarla insana ve onun uzuvlarına yakışıksız sözlerle hakaret etmek, büyük vebali muciptir. .

İslam alimleri Müslümanların ağzı şehadet kelimesinin mahalli olması itibariyle, Müslüman’ın ağzına söven kişinin imanla ilişkisinin kesileceğini, hemen tevbe edip imanını yenilemesini ve kelime-i şehadeti getirmesi gerektiğini söylemişlerdir. (Bkz. Damad C. l, s. 705) Şüphesiz bu durum, niyet ve maksada göre değişir. Niyet, kişinin dinine imanına sövmek olmadığı takdirde, küfür de söz konusu olmaz. Bu takdirde nikaha da bir zarar gelmez. Şüphesiz, maksat, dine ve imana sövmek olmasa da, bu tür çirkin sözler söylemenin vebali ağırdır.

9- Avrupa'da işçi olabilmek için, Müslüman olmadığını söyleyen bir Müslüman dinden çıkar mı?
Bir zaruret olmadıkça küfrü yani dinden çıkmayı gerektiren ifadelerin telaffuzu halinde dinden çıkılmış olur. Bu şekilde dinden çıkan kişinin, dini hükümlere göre, eşiyle aralarındaki nikah bağı da kopar.

Ancak, zorlanarak küfrü gerektiren sözleri söylemek zorunda kalan kişiler, bu hükmün dışındadırlar. Nitekim Kur'an-ı Kerim Nahl süresi 106. ayetinde: "İmandan sonra Allah'a karşı küfre saparak, -kalbi imanla mutmain olduğu halde zorlananlar hariç-, küfre sinesini açan kimseler üstüne muhakkak ki, Allah'tan bir gazap iner ve kendilerine büyük bir azap vardır" buyurulmuştur.

Ayetin manasıyla uyum içinde olan bir hadisinde Peygamber (S.A.V.): "Ümmetimden hata ve unutmak veya zorlama sonucu vuku bulacak günahlar affolunmuştur" buyurmuştur.

Ayetten ve hadisten anlaşılan, küfrü gerektiren sözlerin isteyerek bilinçle söylenmesi halinde dinden çıkılacağı, ancak, kalbi imanla dolu olduğu halde zor ve baskı sonucu bu tür sözleri söyleyenin dinden çıkmayacağıdır.

Zorlama, fıkıh dilinde: Bir kimseyi tehdit ve korkutma ile rızası olmaksızın bir sözü söylemeye veya bir işi işlemeye mecbur bırakmaktır. Zorla-yanın, o işi yaptırmaya muktedir olması da şart koşulmuştur.

Avrupa'da işçi olabilmek maksadıyle, Müslüman olmadığını söylemekte zorlama ile ilgili hükümler mevcut olmadığından bu sözlerin söylenmesi caiz değildir. Zira bu kişi kendi irade ve seçeneğiyle bu sözleri söylediğinden imanı hafife atmış ve böylece dinden çıkmış olur.

10- Tevbesi olmayan günah var mıdır?
İslam; itikad, ibadet ve muamelattan oluşur. itikat kısmının ihlali küfrü, diğerlerinin ihlali ise günahı gerektirir.

Kişi kafir olmadıkça günah işlemekle dinden çıkmaz. Küfür dışında günah işleyen kişi, ne kafir ne de münafık olur, imandan çıkmaz. Bu nedenle tevbesi olmayan günah yoktur. Cenab-ı Allah "Ey iman edenler, samimi bir tevbe ile Allah'a dönün" (Tahrim, 66/8) buyurarak günah işledikleri halde kişilere iman kelimesiyle hitap etmiştir. Ancak, haramları ve helalları yalanlayıp inkar etmemek gerekir.

Tevbe etmekle kul hakkının sorumluluğundan kurtulunmaz. Bunun için hak sahibinin hakkını ödemek ve helallaşmak gerekir.

11- Hangi suçlar büyük günahlardandır?
Çeşitli hadis-i şeriflerde anaya-babaya asi olmak, yalan yere şahitlik yapmak, yalan yere yemin etmek, haksız yere adam öldürmek, cephe-den kaçmak, sihirbazlık yapmak, yetim malı yemek, içki içmek ve peygamberin (S.A.V.) söylemediğini ona isnad etmek gibi günahlar büyük günahlardan sayılmıştır. Bazı alimler bu tür büyük günahların kırk'a kadar ulaşacağını beyan etmişlerdir.

Ehli sünnetin görüşüne göre, ister büyük, ister küçük olsun, günah ve masiyet, Allah'a şirk koşulmadıkça kişiyi imandan çıkarmaz. Bu günahları isteyenlerin affedilmesi Allah'ın meşietine bağlıdır. Diterse affeder veya suçları kadar ceza gördükten sonra cennete girerler. Bu günahları işlerken ölenler, haramları helal, helalları haram itikat etmedilerse büyük günah işlemiş olurlar; fakat dinden çıkmazlar.

12- Gaybten haber vermek, gelecekten ve olacaktan haber vermek doğru mudur?
Gaybı Allah'tan başka kimse bilmez. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de mealen: "De ki: Göklerde ve yerde, Allah'tan başka kimse gaybı bilmez..." (Nemi: 65) buyurulmuştur. Rasul-i Ekrem (S.A.V.) Efendimiz de: "Kahin ve falcıya (gaybten haber veren kişiye) inanan kimsenin kırk gün namazı kabul olmaz" (Riyazü's-Salihin Tercemesi, 3/219, Hadis No: 1701) "Ona inanan kişi bana indirileni (kitabı ve vahyi) inkar etmiş olur" (Müsned-i Ahmed b. Hanbel, 21 429 ve 4/66) buyurmuştur. Bu itibarla çeşitli akıl dışı işlemlerle gelecekteki olaylar hakkında olumlu veya olumsuz haber vermek iddiasına kalkışmak ve bunlara inanmak haramdır.

13- Çocuk iken ölen Müslüman çocukları ile gayri müslim çocukları ahirette aynı durumda mıdırlar?
İnsan dünyada hakiki şahsiyeti haiz olabilmek için bir takım dönemlerden geçmektedir. İnsan sağ olarak doğmakla dünyadaki şahsiyeti başlar. Sonra hak edinme ve bu haklardan istifade etme ehliyetini elde eder. Rüşt yaşına erince Allah'a iman ve dini hükümlere uymak ve uygulamakla yükümlü olur. Ancak, büluğ yani teklif çağına gelmeden vefat eden çocuklar, günahsız sayıldıklarından dolayı ahirette sual olunmazlar ve cennete girerler. Gayri müslim çocukları konusunda İslam bilginleri farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Doğru olan, bunların da Müslümanların çocukları hükmünde olmalarıdır. Zira onlar da İslam fıtratı üzerine doğmuş olup, erginlik çağına gelmeden öldükleri için günahsızdırlar. Bu yüzden onlar da kabir sualinden muaf olup, cennete girerler. Peygamber (S.A.V.) şöyle buyurmuştur: "Her doğan çocuk İslam fıtratı üzerine doğar. Ancak anne ve babası daha sonra kendi durumlarına göre onları ya Yahudi, ya Hıristiyan, ya da mecusî yaparlar."

14- Hıristiyan ve Yahudilerin mü'minleri cennete girecek mi?
Hz. Muhammed (S.A.V.) Efendimiz'in peygamber olarak gönderilmesinden sonra, bütün insanların ve bilhassa Yahudi ve Hıristiyanların kendi dinî kitapları gereğince Hz. Muhammed (S.A.V.)'in Peygamberliğini tasdik edip İslam'ı kabul etmeleri gerekir. Aksi takdirde kendi kitaplarını, dinlerini de inkar etmiş olurlar. Bu itibarla Allah'ın birliğine, Hz. Muhammed (S.A.V.)'in O'nun kulu ve elçisi olduğuna ve Kur'an-ı Kerim'deki bütün esaslara, olduğu gibi iman etmeyen hiç bir kimse İslam inancına göre cennete giremez.

15- Büyük ve küçük günahlar hangileridîr? Bunlar nasıl affolunurlar?
Küçük ve büyük günahların mahiyeti ve büyük günahların sayısı konusunda, İslam bilginleri arasında görüş ayrılıkları vardır. Bazı bilginler, ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerde, büyük suç olduğu beyan edilen fiiller büyük günahtır, demişlerdir.-Bazı bilginler ise, ayet ve hadis-i şeriflerde (namaz kılmamak, zekat vermemek gibi) hakkında tehdit ve azap bildirilen şeyler büyük günahlardandır, demişlerdir. Bir hadis-i şerifte ise, tevbe edilmeyip, ısrarla işlenen küçük günahların da büyük günaha dönüşeceği, ifade buyrulmuştur. Gerçek şu ki;

büyük ve küçük günah izafi terimlerdir. Nitekim sevaplar da böyledir. Daha büyüğü ile karşılaştırılan her şey küçüktür. Daha küçüğü ile karşılaştırılan bir şey ise, karşılaştırıldığı şeye göre büyüktür. Bu itibarla aynı günah, kendinden küçüğü ile mukayese edilirse, büyük sayılır; kendisinden büyüğü ile mukayese edilince de küçük olur. Mutlak ve en büyük günah, şirk ve küfürdür. Ondan büyük günah yoktur. Hadis-i şeriflerde büyük olduğu belirtilen günahlar: Allah'a şirk koşmak, cana kıymak, sihir yapmak, faizcilik yapmak, yetim malı yemek, zina yapmak, yalan

olarak zina suçlamasında bulunmak, savaştan kaçmak, hırsızlık yapmak, içki kullanmak, yalancı şahitlik yapmak, yalan yere yemin etmek, başka-sının malını gasbetmek... gibi tiil ve davranışlardır. Büyük günahlardan dolayı Allah affetmez ise kul azap görür. Küçük günahlardan dolayı da kulun azap görmesi ehli sünnet görüşüne göre caiz görülmüştür.

Allah'a şirk koşmak dışındaki tüm günahların şartlarına uygun olarak tevbe edilmesi halinde affedileceği bildirilmiştir. Bu konuda Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyrulmuştur:

"Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahlan bağışlar."(Zümer, 53).

"Eğer yasaklandığınız büyük günahlardan kaçı-nırsanız sizin, küçük günahlarınızı örteriz ve sizi şerefli bir yere sokarız."(Nisa, 31)

16- Madem ki Hz. İsa sağdır, İncil de haktır, o halde yeni bir peygambere ihtiyaç var mıydı?
Allahu Teala Kur'an-ı Kerim'de 'Ve Allah elçisi Meryem oğlu İsa'yı öldürdük" demeleri yüzünden (onları lanetledik). Halbuki onu ne öldürdüler, ne de astılar; fakat (öldürdükleri kişi) onlara isa gibi gösterildi. Onun hakkında ihtilafa düşenler bundan dolayı tam bir kararsızlık içindedirler; bu hususta zanna uymak dışında hiç bir sağlam bilgileri yoktur ve kesin olarak onu öldürmediler. Bilakis Allah onu (isa'yı) kendi katına yükseltti. Allah ve izzet ve hikmet sahibidir." (Nisa, 157-158) buyurmak suretiyle Hz. İsa'yı kendi katına yükselterek yahudilerin onu öldüremediklerini beyan buyurmaktadır. Görüldüğü üzere, ayet-i kerimede Hz. İsa'nın sağ olduğu söylenmiyor, Onu Yahudilerin öldüremediği belirtiliyor.

İslam bilginlerinin çoğunluğuna göre Allahu Teala onu manevi semalardaki özel yerine yükseltmiştir. Bazı İslam bilginlerine göre ise Allahu Teala onu yahudilerden korumuş, yahudiler onu öldürememiş, fakat eceli gelip vefat ettirmiş ve ruhunu ref’etmiştir. Bu itibarla Hz. İsa'yı, bedenen veya ruhen Allah kendi katına yükseltmiştir.

Biz Müslümanlar Allah'ın peygamberlerine ve onlara indirilen suhuf ve kitapların hepsine inanırız. Allah'ın peygamberlerine gönderdiği kitaplar dört tanedir, bunlar Hz. Musa'ya indirilen Tevrat, Hz. Davud'a indirilen Zebur, Hz. İsa'ya indirilen İncil ve son    peygamber Hz. Muhammed'e indirilen Kur'an-ı Kerim'dir.

Ancak, Hz. Peygamber'den önceki peygamberler ve kendilerine indirilen kitaplar belli ve hususi bir kavme ve belirli bir zaman için gönderilmişlerdir. Bu itibarla bu kitapların hükümleri de belirli kavim ve muayyen bir zaman için geçerlidir. Hz. Peygamber'in peygamberliği ise hususi olma yıp umumidir. Bütün insanlığa gönderilmiştir. Tebliğ etmiş olduğu dinin hükümleri, umumi ve kıyamete kadar devam edecektir. Bu itibarla Hz. Peygamber'in din ve şeriatı, kendisinden evvel geçen şeriatlerin Tevrat ve İncil'in hükümlerini kaldırmıştır. Ayrıca bugün elde bulunan Tevrat, İncil, indirildiği şekliyle muhafaza edilmiş değildir. Halen Hıristiyanların elinde bulunan ve "Ahd-i Cedid" adını taşıyan kitaplar, Hz. İsa'ya Allah tarafından indirilen İncil değildir. Bu Ahd-i Cedid mecmuası içinde yazarların isimlerine göre adlandırılan dört incil vardır. Bunlar, Hz. İsa'dan en aşağı yarım asır sonra yazılmıştır ve muhtevaları da birbirinden farklıdır. Bu itibarla; bugün elde bulunan Tevrat, İncil ve Zebur'u Allah'ın peygamberlerine indirdiği ilahî kitaplar olarak kabul edemeyiz. Avrupalı yazar ve ilim adamlarının ileri gelenleri de bu kitapların asıl mukaddes ve ilahî kitaplar olmadığını itiraf etmektedirler. Semavî kitaplar içinde her yönden tağyir ve tahriften uzak, indiği gibi muhafaza edilen ve kıyamete kadar da muhafazası Allahu Teala tarafından garanti altına alınmış olan yegane ilahî kitap, Kur'an-ı Kerim'dir.

17- İslam'da büyü var mıdır? Varsa nasıl korunmalıyız?
Büyü veya sihir, bir takım acaip işler vasıtasıyla, başkaları üzerinde tesirler meydana getirmektir. Sihrin gözbağcılık denilen gerçek olmayan çeşitleri yanında, gerçek netice ve etkileri olan çeşitleri de vardır.

Ancak,, mahiyeti ve nasıl etki yaptığı bilinememektedir. İslam dini, sihri inkar etmemiş;

fakat itikadı bozduğu, tevhid inancına zarar verdiği, kötüye kullanıldığı ve kontrolü mümkün olmadığı için yasaklamıştır. Kur'an-ı Kerim'de: "Sihir-bazın felah bulmayacağı" (Taha, 69) beyan buyurulmuştur. Sihir ve büyüye karşı korunmak için, Allah'a sığınmak ve muavvizeteyn denilen Felak ve Nas sürelerini okumak tavsiye edilir.

18- Falcılık nedir? Falcıya inanmak caiz midir?
İnsanın güzel bir olayla veya sözle karşılaştığında iyimserliğe; kötü bir hal ile karşılaştığında ise kötümserliğe kapılması, yaratılıştan gelen fıtrî bir hadisedir. Ancak, iyimserlik ve kötümserliğe kapılarak bu gibi hallerin tesiri altında kalmak kişiyi evhama sevk edeceğinden kötü sonuçlar doğurabilir.

Arapçadaki "F-E-L" kökünden olan fal sözcüğü iyimserlik ve iyiye yorma manasına gelmektedir. Hayırlı ve hayra teşvik edici sözler de bu kabil-dendir. Bu manadaki fal için peygamberimiz:

"İslam'da uğursuzluk yoktur. Ancak fal'ı (iyi sözü) beğenmekteyim" buyurmuştur. Görüldüğü üzere bir şeyi uğursuz saymak onun etkisinde kalmak yersiz ve dayanaksızdır. Bilakis ümitvar olmak Allah'a güvenip O'ndan güç alarak hayatımızı değerlendirmek her Müslümanın görevidir.

Günümüzde halk arasında fai diye ifade edilen ve kahve fincanı veya bir takım şeylere bakarak kişinin geleceği ile ilgili hususlarda hükümler çıkarmak yanlıştır, dinimizde yeri yoktur.

Günümüzdeki manası ile fal, cahiliyet döneminde müşriklerin uyguladıkları oklarla nasibini tespit etmek ve gelecekle ilgili bilgiler aktarmaktır ki, bunu yapmak ve ona inanmak dinen caiz değildir.

19- Mezhepler  niçin  ortaya  çıkmıştır? Bunlarsız olmaz mı?
Mezhep; gidilecek yol, benimsenen metod, usuI ve görüş demektir. Dinde mezhep, herhangi bir İslam müctehidinin Kur'an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerden ilmî metodlarla çıkardığı hükümlerdir.

Her Müslümanın dinî meseleleri doğrudan doğruya asıl kaynak olan Kur'an-ı Kerim ve sünnetten öğrenmesi mümkün değildir. Bunu ancak kendilerini dini ilimlere verip, ihtisas sahibi olan müctehid bilginler yapabilirler. Bundan dolayı halk, bölgelerinde yetişen bu müctehid bilginleri açıklamalarını, görüşlerini benimseyip onlara uymuşlardır. Bir müctehidin ictihad ve açıklamaları, geniş halk tabakaları tarafından benimsenince. kendiliğinden o bilginin adıyla bir fıkıh mezhebi ortaya çıkmış oluyor. Sahabeden sonra, Tabiîler ve onlardan sonra gelen devirlerde bir çok müctehid imamlar yetişmiş ve böylece bir çok fıkıh mezhepleri ortaya çıkmıştır. Fakat zamanla bu mezheplerin çoğunun mensubu kalmamış ancak dört mezhep hükümlerinin uygulaması devam edegelmiştir.

20- Müslüman birisinin mutlaka bir tarikata girmesi "emir'e" bir "şeyh'e" biat etmesi şart mıdır?
Bu hususu açıklar mısınız?
Tarikat, hakka ermek için tutulan bir takım kuralları ve zikir yöntemleri bulunan yol anlamınadır. Bu alanla ilgilenen Müslümanlara saflık ve duruluk anlamına gelen sufi denile gelmiştir. İlk sufiler kendilerinden tecrübeli ve yaşlı üstadlardan geniş ölçüde faydalanmakla beraber, belli bir tarikat kurmamışlardır. Görüşlerini ve manevi tecrübelerini sohbet yoluyla çevrelerinde toplananlara aktara gelmişlerdir.

Tarikatlar 6-7. asırlarda ortaya çıkmış, zamanla kurumsallaşmışlardır. Tarikatlarda herkes kendi meşrebine, ruh yapısına, dünya görüşüne ve manevi zevkine göre bir yol tutar.

Bir tarikata intisab etmek gerekli midir?

İnsan, dinî ve hukukî emirlere karşı mükellef olabilmesi için bir kaç devreden geçer. Bu devreler, cenin, çocukluk, temyiz yaşı ve rüşd devreleridir. Buluğ çağına eren ve reşid olan her Müslüman dinî mükellefiyetlerine hiç aracı olmadan kendisi muhatap olur. Zira dinî nasslar mükellef bulunan her Müslüman’a dolaysız olarak yöneliktir. Bu manadan olmak üzere  Peygamberimiz (S.A.V.) İslam'da ruhbanlığın olmadığını bildirmiştir.

Allah Peygamberimize dini insanlara iletme, tebliğ etme ve öğretme görevi vermiş, kulların iman edip etmemelerinin bile onun yetkisinde olmadığını bildirmiştir. Din bilginleri, tebliğciler, şeyhler ve bu yolda emek verenlerin rolü de, dini ve güzel ahlakı öğretmek ve Müslümanlara bu alanda kılavuz olmaktan ileri geçmez.

Kendisini şeyh olarak sunan kişi, etrafındaki Müslümanlara dini doğru şekilde öğretmeli, kendisinin ancak dini öğreten tebliğ eden ve çevresindekilere yardımcı olan bir kişi olarak bildirmelidir. Bu faaliyetlerinde rehberi ve önderi Kitap ve sahih sünnet olmalıdır. Bu iki kaynağa ters düşen gelişmelere sebebiyet vermemelidir.

Son yıllarda tarikat adına meydana gelen dinin tasvip etmediği gelişmelere çokça rastlamak mümkündür. Bu gelişmeleri gözönünde bulundurarak şunları söylemek gereklidir.

Tarikat uygun tanımıyla alim ve kamil bir mürşidin denetiminde ibadet ve zikir yoluna koyularak İslam'da tevhid hakikatine ulaşmak için tutulan kulluk çizgisidir. Tarikat imamları kendi adlarına birer tarikat kurmamışlar bu çalışmalarını guruplaşmalara götürecek bir faaliyet olarak da sunmamışlardır. Ancak, kendilerinden sonra gelen müridler o imamların süluk ettikleri yoldan gittiklerinden bu yol o imamlara (şeyh) nisbet edilmiştir. Bu itibarla, Müslüman için asıl olan, inanmak, ibadet ve muamelat esaslarını ihtiva eden ve Allah tarafından peygambere vahyedilerek insanlara bildirilen hükümlerin tümüne bağlı kalmaktır. Hiçbir Müslüman’ın herhangi bir tarikate girmek gibi bir dini yükümlülüğü yoktur.

21- İslam'da rabıta var mıdır? İzah eder misiniz?
Rabıta Arapça "Rabata" kökünden türemiştir. Müslümanların birbirlerine bağlılığını, Allah yolunda sabretmelerini ve bekçilik yapmalarını ifade eder. Daha sonra İslam ülkesi sınırlarında bekleyenlere;

gerek süvari ve gerek piyade olsun, genellikle "murabıt" adı verilmiştir. Fıkıh terminolojisinde, "murabıt" Allah yolunda silah altında bulunan, kışla ve karakollarda duran, nöbet bekleyen askerler demektir. Hz. Peygamber (S.A.V.) bu manada;

"Allah yolunda bir gün nöbet beklemek, dünya ve içindekilerden hayırlıdır" buyurmuştur.

Bu kelime ile ilgili mana ve yorumlar böyle iken, bazı mutasavvıflar onu değişik manalarda kullanmışlardır. Onlara göre ribat veya Rabıta: Müridin kalben şeyhi ile beraber olması, bağlantı kurması, yani manevi birlikteliktir.

Müridin kendine şeyh olarak seçtiği kişiyi yüceltip onun şahsını gönlünde tasavvur edip tazim etmekten ibarettir ki, bazı müridler yeterli temel dinî bilgiden mahrum oldukları için bu konuda aşırılığa da düşebilmektedir.

Meşayih'in ruhlarından yardım ve medet ummak, onların, menfaatı temin edecek, mazarratları defedecek güçte olduklarına, gaybı bildiklerine inanmak, insanın dünya ve ahiret işlerinde bir takım tasarrufta bulunabileceklerini zannetmek yanlıştır. Bunların kabirlerini aynı inançla ziyaret edip onlara kurban adamak da dinen tehlikeli bir davranıştır.

Alimleri, faziletli insanları, Allah dostlarını sevmek, ilim öğrendiği kişilere karşı saygılı olmak bir Müslümandan beklenilen bir davranıştır.

Ancak, Allah'dan beklenilmesi gerekeni -kim olursa olsun- başkalarından beklemek dinimizin tevhid ruhuna aykırıdır. Bu anlamda rabrta, insanı şirke kadar götürebilir.

22- Peygambere "vahy" gelir derler "vahy" ne demektir?
Arapçada süratle işaret etmek, bir işte sürat göstermek, yazı yazmak, elçi göndermek, gizlice bir şey söylemek gibi lügat manası taşıyan vahyin dinî manası: Allah'ın, ilim ve hidayet türünden kullarının bilmesini istediği hususları seçtiği elçilerine gayrı mu'tad ve gizli yöntemle bildirmesi demektir.

Allah'ın Peygamberlerine vasıtasız veya melek-ler aracılığıyla öğütlerini, emir ve yasaklarını bildirmesine vahy denir. Allah'ın meleklerine hitabına da vahy denir. "Rabbin meleklere, şüphesiz ben sizinle beraberim, iman edenlere sebat telkin edin, diye vahyediyordu..."(Enfal, 12)

Kur'an'a göre vahyin muhatabı Peygamberlerdir. "Öncekiler gibi seni de, kendilerinden evvel nice ümmetler gelip geçmiş olan bir ümmete sana vahyettiklerimizi onlara okuman için gönderdik." (Ra'd, 30)

Vahyin bir çok kısımları vardır:

a-Allah'ın, aracı olmadan Peygambere vahy etmesi,

b- Elçisinin kalbine ulaştırmak istediği bilgileri ilham yoluyla iletmesi,

c- Sadık rü'ya şekli,

d- Vahy meleği (Cebrail) vasıtasıyla vahyin geliş şekli bunlardandır.

Vahy getiren melek, Peygamber (SAV)'e bazen kendi gerçek görüntüsüyle, bazen insan suretinde, gelmekteydi.

Kur'an-ı Kerim, Allah tarafından Cebrail vasıtasıyla   peygamberimize   gönderilen   Allah Kelamıdır.

"Onlara de ki: Size. benim yanımda Allah'ın hazineleri var demiyorum. Ben, gaybı bilmem. Size, hakikaten ben bir meleğim de demiyorum. Ben. bana vahyedilenden başkasına uymam." (En'am, 50)

"0 gönderilen, vahiyden başka bir şey değildir;

Onu, müthiş kuvvetlere malik, akıl ve fikir bakımından olgun olan Cebrail öğretti..."(Necm, 4-5)

23- İlham ne demektir? Kimlere gelir?
İlham kelime olarak lokmayı tutturmak veya yutturmak anlamına gelmektedir. Terim olarak ise, Allah'ın, kulun kalbine feyz yoluyla ilka ettiği (koyduğu) bilgi veya özel mana demektir.

İnsanın kalbine Allah tarafından ilka edilen manaya "ilham"; Şeytan tarafından ilka edilen tikir ve manaya da "vesvese" denir. Buna göre ilham hayır ve iyilik hissine münhasırdır. Kul bu bilgiyi bir gayret göstermeden elde eder. Gazzali'ye göre ilham'ın kaynağı ya Allah veya melektir.

Allah kullarına yönelik sahiplik ve mürşitlik vasfını ya herhangi bir kulunun kalbine bir mana veya fikir ilka ederek veya peygamberlere risalet vermek sureti ile gösterir. Birincisine ilham ikincisine ise vahy denir. Veliler ilhamı almaya daha müsaittirler. Zira kalpleri buna önceden hazırlanmıştır. İlham bu suretle, tefekkür ve istidlal yolu ile değil de, gelen ilham'ın nasıl, nereden ve niçin geldiğini söylemesine imkan vermeden, anî olarak kesbedilmesi bakımından, ilm-i aklî'den, ayrılır. Bu, Allah'ın bir feyzi olup, vahyden şu bakımlardan ayrılır: Vahy getiren melek peygamber tarafından görülebilir ve vahyde mündemic olan mesajlar bütün beşeriyete aittir. Halbuki ilham yalnızca buna mazhar olan şahsa mahsustur.

İlham, İslam bilginlerinin çoğunluğuna göre, kendisine ilham vaki olan kişi dışındakiler için, hüccet sayılmaz. Ancak ilham peygamberden sadır olmuşsa o takdirde hüccet sayılır. Sufilere göre ilham kimden sadır olursa olsun hüccettir. '

Cumhurun gerekçesi şudur: Eğer ilham hüccet kabul edilirse konu zabtu rabt altına alınamaz ve çeşitli tenakuz ve tezatlar yaşanır.

24- Tenasül uzvundan gelen sıvılar kaç çeşittir? Dinî hükümleri nedir?
Tenasül uzvundan gelen sıvılar meni, mezi ve vedi olmak üzere üç çeşittir.

a) Meni: Şehvetle yerinden ayrılıp, şehvetli veya şehvetsiz olarak tenasül uzvundan dışarıya çıkan ve kendine mahsus kokusu olan beyaz renkli koyu bir sıvıdır.

b)Mezi: Tenasül uzvunun intişarından sonra, şehvetsiz olarak gelen beyaz renkli ince sıvıya denir.

c)Vedi: Küçük abdestten sonra gelen, kokusuz, beyazımsı bulanık yapışkan sıvıdır.

Meni, mezi ve vedi her üçü de necistir. Diğer necasetlerde olduğu gibi, elbiseye bulaşan el ayası kadar olan mikdarı namazın sıhhatine engeldir.

Ancak, mezi ve vedi abdesti bozarsa da gusül yapmayı gerektirmez. Meninin ise şehvetle yerin-den ayrıldıktan sonra, şehvetli veya şehvetsiz olarak dışarıya çıkması ile gusül abdesti gerekir.

25- Saçlan bıyıkları boyamanın gusle engel hali var mıdır?
Saçları veya bıyıklan kına ve benzeri, suyun nüfuzuna engel olmayacak nitelikteki boyalarla boyamak gusül abdestine mani değildir.

Çeşitli sual ve cevaplar

Sual: Caminin kıble duvarına nakış yapmak, âyet yazmak caiz mi?
CEVAP
Mekruhtur. Zihni meşgul eder.

Sual:
Arkadaşla ceketleri birkaç günlüğüne değişmek mekruh mu?
CEVAP
Evet.

Sual: Cami resmi bulunan havluları satın almak caiz mi?
CEVAP
Hayır.

Sual:
Dini levhayı alkolle silmek caiz mi?
CEVAP
Sabunlu su ile silinir. Buna imkan yoksa, caizdir.

Sual: Gıda paketlerinin veya deterjanların içinde bardak, tava gibi şeyler çıkıyor. Bazılarının içinden bir kağıt çıkıyor. "Bu kağıdı getirene şu hediye verilecektir" deniyor. Paket içinden çıkan malı ve kağıdı götürüp verilecek şeyi almak günah olur mu?
CEVAP
Hayır günah olmaz. (Redd-ül Muhtar)

Sual: Âdetli hazır petleri yıkamadan atmanın bir mahzuru var mıdır?
CEVAP
Mahzuru yoktur.

Sual: Düğmeleri, küflenmemesi için altın suyuna batırmak caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual:
Hastaya veya misafirliğe giderken çiçek götürmek caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Kadın çocuk olmaması için spiral kullansa, caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual:
Şifa âyetlerini muska yaparak üzerimizde taşımak caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual:
Talebeye öğretmek için Kâbe maketi yapmak caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual:
Hacıların getirdiği içi âyet yazılı tastan yiyip yemek caiz mi?
CEVAP
Hayır.

Sual:
Cami resmi bulunan kağıtla kitap kaplamak caiz mi?
CEVAP
Hayır.

Sual:
Zurna çalmak caiz mi?
CEVAP
Hayır. Savaşta caizdir.

Sual: Kabrin üstüne çiçek dikmekte mahzur var mıdır?
CEVAP
Mezar üstüne çiçek dikmek, ölüye faydalıdır, iyidir. Çiçeğe verilecek parayı, namaz kılan fakire sadaka vermek daha iyidir. Bundan daha iyisi de, uygun bir din kitabı mesela bir İslam Ahlakı kitabı alıp birine vermektir.

Sual: Tayt giymek uygun değil. Erkeklerin de, kışın pantolonun altından giydiği ince veya kalın giyecekler var. Bunlara da tayt diyorlar. Bunlar caiz değil midir?
CEVAP
Bunları imal etmekte ve giymekte mahzuru yoktur. Hatta taytları da iç kıyafeti olarak giymek caizdir.

Sual:
Gece çamaşır yıkamak caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual: İhramı kefen yapmak ve kefeni zemzemle yıkamak caiz midir?
CEVAP
İhramı kefen yapmak caizdir. Kefeni zemzemle yıkamak ise, Hanefi’de caiz, Şafii’de haramdır. (Redd-ül Muhtar)

Sual:
Eskiyen seccadeyi yırtıp yer bezi yapmak caiz mi?
CEVAP
Hayır.

Sual:
Süte okunup içiliyor, caiz mi?
CEVAP
Bir şeye okumak faydalıdır.

Sual:
Şifa âyetlerini görünür şekilde PVC yaptırıp taşımak caiz mi?
CEVAP
Açık gibidir. Görünmez şekilde kaplanırsa caiz olur.

Sual: Dini yazı bulunan gazeteyi yerlere atmak mahzurlu mu?
CEVAP
Evet. Okuyunca yukarı koymalıdır.

Sual:
Müzik alarmlı kol saati mekruh mu?
CEVAP
Evet.

Sual:
Domuz derisinden kalb kapakçığı taktırmak caiz mi?
CEVAP
Zaruret varsa caizdir.

Sual:
Tarladaki sap artıklarını yakıyoruz, içindeki böcekler de yanıyor. Günah mı?
CEVAP
Hayır. Çünkü siz böceği değil sapı yakıyorsunuz. Sırf böceği yaksanız caiz olmaz.

Sual:
Odunlarda kurt var. Yere vurunca, düşmeyen de olabilir. Bu odunları böyle yere vurduktan sonra, yakmak caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual:
Din kitaplarını dolabın içine belden aşağı koymak caiz mi?
CEVAP
Caizdir. Mushafı daima yukarı koymalıdır.

Sual:
Kadın saçından fırça yapmak caiz mi?
CEVAP
Hayır.

Sual:
Hayvan ve insan motifleri işlemek günah mı?
CEVAP
Evet.

Sual:
Battaniyedeki aslan resmi net değildir. Resim hükmünde mi?
CEVAP
Resim hükmünde değil. Fakat, resimli almamaya, dikkat etmeli. Şüphelilerle meşgul olmak harama sebep olur.

Sual: Halıdaki mübarek bir isim boyansa, kullanmak caiz olur mu?
CEVAP
Evet.

Sual:
Mushaf okunmuş rahleyi, tabure olarak kullanmak caiz mi?
CEVAP
Zaruret olursa caizdir.

Sual:
Dini yazı bulunan gazeteyi divanın, karyolanın altına koymak caiz mi?
CEVAP
Hayır.

Sual:
Cami resimli çay tabağı kullanmak caiz mi?
CEVAP
Hayır.

Sual: Kanlı pamuğu yakmak caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual:
Âyet-i kerime yazılı gazeteleri ne yapmak lazımdır?
CEVAP
Yakıp külü denize, ayak basmayan temiz yere dökülür.

Sual:
Sahabenin temsili resimlerini yapmak caiz mi?
CEVAP
Değildir.

Sual:
İnsan başlı pipo yapmak mekruh mu?
CEVAP
Evet.

Sual: Donmaması için lağıma tuz koymak caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual:
Kiracı ev sahibinden izinsiz evde değişiklik yapabilir mi?
CEVAP
Yapamaz. Musluk gibi şeyleri değiştirebilir.

Sual:
Ekmek kırıntılarını, yakmak caiz mi?
CEVAP
Hayır. Toplayıp denize atılabilir. Kuşlara verilebilir.

Sual: Otobüs altındaki bagajda, paketle mushaf taşımak caiz mi?
CEVAP
Hayır. Otobüsün üstünde de taşımak mümkün.

Sual:
İki katlı otobüsün, birinci katının rafında, mushaf taşınır mı?
CEVAP
Evet.

Sual:
Ezan okuyan saatleri kullanmakta mahzur var mıdır?
CEVAP
Okunurken hürmet etmek şartı ile mahzuru olmaz.

Sual:
Tekelden hediye edilen içki yerine, çay almak caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual: (Abdest havlumu herkes kullanabilir) dedim. Caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Evde, karyolanın altına çuvalla un, pirinç koymak caiz mi?
CEVAP
Hayır.

Sual:
İspirtolu kalemle, dini yazı yazmak caiz mi?
CEVAP
Caizdir.

Sual:
Evde, canlı hayvan biblosu bulundurmak caiz mi?
CEVAP
Hayır.

Sual:
Tutkallı hamurdan, ağaç gibi şekiller yapmak caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual:
Mescitteki halıyı, ayakkabıyla girilen yere sermek caiz mi?
CEVAP
Hayır. Ayakkabı ile girilmeyen eve sermek caiz.

Sual:
Babamın resmini albümde saklamak caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual:
Mezar taşına Ali oğlu Veli ve miladi tarih yazmak caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual:
Bekçinin izniyle Halid-i Bağdadi türbesinden örtü aldım. Caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual:
Namaz kitabı ile helaya girilir mi?
CEVAP
Hayır.

Sual:
Resimler, yerde olsa oraya rahmet melekleri girmez mi?
CEVAP
Girmez.

Sual: Rahmet meleği girmeyen oda, rahmetten mahrum kalır mı?
CEVAP
Hayır. Meleklerin faydalarından mahrum kalır.

Sual:
Kelime-i tevhid yazılı takke ile helaya girmek caiz mi?
CEVAP
Hayır.

Sual:
Melek girsin diye, okunan gazeteyi kapalı yere mi koymalı?
CEVAP
Evet.

Sual:
Takkeyi pantolonun cebine koymak caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual:
Âyet yazılı bozuk kitabı, yakarak imha caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual:
Mezarlıkta teybi açıp çalgı çalmak uygun mu?
CEVAP
Mezarlıkta gülmek uygun olmadığı gibi kaset çalmak da uygun değildir.

Sual:
Süs niyeti ile pastaya mum dikmek mahzurlu mudur?
CEVAP
Mum uygun değildir

Sual: Satın alınan hazır elbiseyi, yıkamadan giyip onunla namaz kılmakta mahzur var mıdır?
CEVAP
Eşyada esas olan temizliktir. Necis olduğu kati olarak bilinmedikçe hepsi temiz kabul edilir. Hatta gayrimüslimlerin elbiseleri de temiz kabul edilir. (Hadika)

Sual: Tıraş fırçalarının domuz kılından yapıldığını duydum, kullanmamız uygun mu?
CEVAP
Duymakla hüküm verilmez. Yani fırçaları kullanmakta mahzur yoktur.

Sual: Çocuk olmaması için tedbir almak mesela prezervatif kullanmak caiz mi?
CEVAP
Evet caizdir.

Sual: Kâfirden kullanılmış ceket alınca yıkamak lazım mı?
CEVAP
Yıkamak gerekmez.

Sual: Şafii mezhebinde bulaşık makinesi ile bulaşık yıkamak veya çamaşır makinesi ile çamaşır yıkamak caiz midir?
CEVAP
Evet caizdir.

Sual: Almanya'da resmi kurumlar, bazı yerlerde tabutsuz gömme izni vermiyor. Ölülerimizi tabutla gömmenin mahzuru var mı?
CEVAP
Toprak nemli ise, erkeği tabut ile koymak caiz olur. Toprak kuru ve sağlam ise, erkeği tabut ile gömmek mekruh olur. Tabut ile gömünce tabut içine biraz toprak konur. Kadınları, her zaman tabut ile gömmek efdaldir. Tabutsuz gömme izni verilmeyince, erkeği de tabutla gömmek mekruh olmaz.

Sual: Âyet-el kürsi yazılı kolyelerle tuvalete girilmesi caiz mi?
CEVAP
Üstü örtülü olursa caizdir. Eğer Âyet-el kürsi çok küçük yazılmışsa caiz olmaz.

Sual: Bebeğe muska olarak âyât-ı hırz takmakta mahzur olur mu?
CEVAP
Âyât-ı hırz, koruyucu, muhafaza edici âyetlerdir, takılması çok iyi olur.

Sual:
Pardösüye, paltoya kuşak, kemer bağlamak caiz midir?
CEVAP
Caizdir.

Sual:
Gece aynaya bakmak ve tırnak kesmekte mahzur var mı?
CEVAP
Dinen mahzuru yoktur. Tırnak gece veya gündüz her zaman kesilebilir. Haftanın her günü kesilebilir. Cuma günü, Cuma namazından sonra kesmek daha iyi olur.

Sual:
Hazret-i Osman’ın kabrinden aldığım toprağı kabre koymam caiz mi?
CEVAP
İyi olur, mağfirete sebep olur.

Sual:
Bulunmuş para, bir vakfa nasıl verilir?
CEVAP
Devir ile verilir. Yani önce bir fakire verilir, fakir dilerse vakfa veya başka yere verebilir.

Sual:
Helayı kapatıp mescit yapmak caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual: İhtiyaç halinde otopsi yapmak dinen caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual:
Domuz kılı fırça ile tıraş olan Şafii, yüzünü biri toprakla olmak üzere 7 kere mi yıkar?
CEVAP
Evet.

Sual: Doktor, burnuna su verme dedi. Sözüne uymam caiz mi?
CEVAP
Fasık doktora tedavi olunur. İbadeti bozan, harama sebep olan sözü adil tabibe sormak lazım.

Sual: Ekmek bulunan heybe, motosikletin arkasına konur mu?
CEVAP
Evet.

Sual: Bir yaşlı insan ölmek üzere ise can veriyorsa benim ona serum vermem bir kaç saat fazla yaşamasını sağlayabilirse, doktor olarak benim ona serum vermem dinimizce nasıl sayılır?
CEVAP
Can verirken ölmek üzere olanı rahatsız etmek iyi değil. Eziyet olabilir. Fakat bir doktor olarak, onun yaşama imkanı olacağını tahmin ediyorsanız, serum vermenizin mahzuru olmaz.

Sual: Yanında taşınması sünnet olan ayna, tarak misvak, iğne iplik gibi şeyleri çantamızda taşımakla da sünnet yerine getirilmiş olur mu?
CEVAP
Evet.

Sual: Camilerin üstüne, imam lojmanı yapmak caiz olur mu?
CEVAP
Yapılmış bir caminin, bir mescidin üstüne bina yapmak caiz değildir. Caminin üstü de semaya kadar cami hükmündedir. Nitekim ceddimizin yaptığı camilerin üstünde bina yoktur. Mescit yeni yapılırken, üstüne imam lojmanı yapılması caiz ise de, caiz olan bir şeyi zaruret bulunmadıkça yapmamak iyi olur. Camilerin altına dükkan yapılabilir.

Sual: Mescide girerken niçin "itikafa niyet ettim" deniyor?
CEVAP
İtikafa niyet edince orada yatmak, yiyip içmek v.s caiz olur. Niyet etmezsek bunlar yapılmaz.

Sual:
"Sakız çiğnemek erkekler için özür değil ise mekruhtur" deniyor. Acaba stres yüzünden sakız çiğnemek özür sayılabilir mi?
CEVAP
Sakız çiğnemenin herhangi bir faydası varsa, mesela dediğiniz gibi strese faydası varsa, sakız çiğnemekte mahzur olmaz. Başka faydaları varsa o fayda için çiğnenebilir.

Sual:
Bayanların misvak kullanması uygun mu?
CEVAP
Bayanların misvak kullanması caizdir. Kitaplarda misvak yerine sakız çiğnemeleri bildirilmiştir.

Sual:
İnsan dışkısını toprakla karışınca gübre olarak kullanmak caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual:
Baston taşımak niyetiyle, şemsiyeyi baston olarak kullanmak uygun olur mu?
CEVAP
Şemsiyeyi, baston niyetiyle kullanmak iyidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Asa taşımak, Enbiyanın sünneti, müminin alametidir.) [Deylemi]

Hasan-ı Basri hazretleri de buyurdu ki:
Asa, salihlerin süsü, hayvanlara karşı silah ve zayıfların yardımcısıdır. (T. Gafilin)

Sual:
Almanya’da yaşıyoruz. Annem uzun zamandır ağır hasta, doktorların da umudu kalmadı, çok sancılarına karşı morfin kullanılmasını tavsiye ediyorlar, ben oğlu olarak karar veremiyorum vicdanen. Bana dini bilgi verirseniz memnun olurum.
CEVAP
Vurmak caiz ise de, ağır hastalara vurmamak daha iyi olur.

Sual:
Kadınların el işi yapması, dantel, örgü vs. mubah eğlence olarak caiz mi?
CEVAP
Örgü işleme gibi şeyler çok iyidir mubahın ötesinde iyidir, sünnettir. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Ya Fatıma, ne mutlu o kadına ki, kocası ondan razı olur. Allahü teâlânın farz kıldığını yapmaktan ve kocasına itaatten sonra kadınlar için, yün eğirmekten, iplik bükmekten üstün iş yoktur. Bir saat yün eğirmek, iplik bükmek veya dokumak, el işleri yapmak kadınlar için bir yıl ibadet etmekten daha sevaptır. Dokudukları her iplik için amel defterlerine bir şehit sevabı yazılır.) [R.Nasıhin]

Sual:
Hayvanlara her türlü eziyet etmek haram olduğuna göre, kısırlaştırmak haram değil midir?
CEVAP
Lüzumsuz olarak hayvanı kısırlaştırmak, hayvana eziyet olacağı için haramdır. Fakat bir menfaat için caizdir, günah olmaz. Mesela boğayı öküz yapmak için, koçun etinden istifade etmek için yapılabilir.

Sual:
Yıllar önce ölmüş birinin kabri açılıp, oraya bir başkasını defnetmek caiz midir?
CEVAP
Kemikleri çürümüşse, caizdir. Çürümemiş olan birkaç kemik kalmışsa, onlar kenara alınıp, defnedilebilir.

Sual:
Ekmek hamurunu kıvama getirmek için, hamurun üzerine bez koyarak üzerine çıkıp çiğneniyor. Böyle çiğnemek caiz midir?
CEVAP
Evet, caizdir.

Sual: Evimize gelen arkadaşlar, fil dişinden yapılmış süsleri görünce, (Bunlar uygun değil) dediler. Fildişi tarak ve süs eşyası kullanmak caiz değil midir?
CEVAP
Caizdir. Sadece biblo şeklinde fil veya diğer hayvan heykelleri uygun değil. Fil dişi süs eşyasının, dişleri görünse de, sakıncası yoktur.

Sual: Av hayvanlarının içini doldurup manken gibi süs olarak kullanmak caiz midir?
CEVAP
Caiz değildir. Resimden daha mahzurludur.

Sual: Fotoğrafla resim ayrı mıdır?
CEVAP
Fotoğraf, resimden farklıdır. Fotoğraf, aynadaki görüntüyü sabitleştirmek gibi olup, caizdir. Fakat insan veya hayvan resmi çizmek, bir zaruret olmadıkça caiz olmaz.

Sual: Gümüş rozet takmak caiz midir?
CEVAP
Evet.

Sual:
İlköğretim okulundaki bir öğretmen, öğrencisine ait kalem, silgi gibi eşyalarını isteyip kullanabilir mi?
CEVAP
Kullanmamalıdır.

Sual:
Horoz dövüştürmek haram mıdır?
CEVAP
Evet, haramdır.

Sual:
Duvar saatimiz, çan şeklinde çalıyor. Kullanmakta mahzur var mıdır?
CEVAP
Hayır, bir mahzuru yoktur.

Sual: Çorapla yatıp uyumanın mahzuru var mıdır?
CEVAP
Hayır, hiç mahzuru yoktur.

 

 

 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol